بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَليمٍ * يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ*وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
مَا مِنْ مَوْلُودٍ إِلاَّ يُولَدُ عَلَى الْفِطْرَةِ
Kardeşlerim! Aziz Müminler!
Yüce yaratıcının her insana bahşettiği temel donanımlardan biri de vicdandır. Vicdan; iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt eden hassas adalet terazisidir. Vicdan; davranışlarımızı ahlaki ölçülere göre denetleyen, iyilik yapınca sevinç, kötülük yapınca acı hissettiren ilâhî sesin adıdır.
Vicdan; yaratıcının insanla konuştuğu, ona seslendiği, onu uyardığı yerdir. Bu sese kulak vermeyenler; ‘vicdansız insan’ olarak adlandırılır. Aslında ‘vicdansız insan’ yoktur. Vicdanının üzerini örten, vicdanının gözünü kapatan, vicdanının kulağını tıkayan insan vardır. Peygamberimizin; “Her doğan fıtrat üzerine doğar.’’ [1] sözünden de anlaşıldığı gibi aslında her insan, tertemiz bir yaratılışla dünyaya gelir. İnsanın çocukluğu, en saf ve en temiz olduğu dönemdir. Çocuklar kin gütmez, nefret etmez. Bugün küstüğü arkadaşıyla yarın barışıp oyun oynamaya devam eder. Çocuklar ırkçılık yapmaz, ötekileştirme bilmez. Çocukluk fıtratın en bozulmamış halidir. Zira onların Allah ile yaptığı sözleşme yetişkinlerinkinden çok daha tazedir.
Zaman geçtikçe çocuk; ailesinin, çevresinin, yaşadığı kültürün, aldığı eğitimin, okuduğu kitapların, vakit geçirdiği arkadaşların, örnek aldığı kişilerin de etkisiyle kendi yolunu çizmeye, gidişatını belirlemeye başlar. Özünde var olan sevgi, hoşgörü, adalet, merhamet, yardımlaşma ve iyilik tohumlarını besleyenler; vicdanlarını daima canlı ve dinamik tutar. Gördüğü felaketlere, duyduğu acılara, yaşanan çaresizliklere asla ilgisiz, duyarsız ve tepkisiz kalmazlar. Kin, nefret, zulüm, ırkçılık, bencillik, açgözlülük, ayrımcılık ve kötülüğün bir virüs gibi benliğini kuşatmasına izin verenler ise sadece vicdanlarını değil, aynı zamanda insanlığını da kendi elleriyle toprağa gömmüş olurlar.
Kardeşlerim!
İslam’ın amacı; yaratılıştaki orijinal donanımları koruması için insana rehberlik edip vicdan sahibi birey ve toplumlar oluşturmaktır. Peygamberler de işte bu sözleşmeyi insanlara yeniden hatırlatmak için görevlendirilen vicdan elçileridir. Aktif vicdan sahibi olmanın yollarından biri de empati yapmakla, yani kendimizi karşıdaki insanların yerine koyarak duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmakla mümkün olur. Öyleyse kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla tüm dünya insanları olarak yaşanan acılara karşı empati yapmalı ve vicdanımızı daima zinde ve aktif tutmalıyız.
Bizler, vicdanının sesini bastırmaya çalışanlarla, yakarışlarıyla arş-ı alayı inleten mazlum insanların ahirette aynı cennete talip olduğu büyük bir imtihandan geçiyoruz. Gelin hep birlikte birbirimizin cenneti olmak için mücadele edelim. Yerlere düşürülen insanlık onur ve şerefini tüm insanlık olarak hep birlikte yeniden ayağa kaldıralım. Yetim ve öksüz kalan çocukların, bağrı yanık anne babaların ahı değil, vicdanı, duası ve umudu olalım. Bir düşünür ne güzel söylemiş: ‘’Akıl ve vicdan arasında kalırsan; vicdanını seç. Çünkü akıl çıkarlarımızı, vicdan ise insanlığımızı korur.’’
Kardeşlerim!
Yüce Allah’ın sadece kendisine inanıp güvenenlerin değil tüm varlıkların Rabbi/Sahibi olduğunu[2]unutmayalım. Farklı bir ülkede çıkan yangın bizim de ciğerlerimizi yakmıyorsa vicdanlarımız küle dönmüş demektir. Uzak bir coğrafyada gerçekleşen deprem bizi de sarsmıyorsa, vicdanlarımız da göçük altında kalmış demektir. Savaşlarda siviller, kadınlar, masum çocuklar can verirken; hastaneler, mülteci kampları, sivillerin sığındıkları cami ve kiliseler yerle bir edilirken içimiz daralmıyor, yüreklerimiz paramparça olmuyorsa, vicdanlarımızı da insanlığımızı da yitirmişiz demektir.
Parçalanmış gönüllerimizi yeniden birleştir Allah’ım. Toprağa gömülen vicdanlara sen yeniden hayat ver Allah’ım! Vicdanımızın sesini gür, bakışını keskin, sözünü etkili kıl Allah’ım! İnsanların diriltileceği, malın da çocukların da fayda vermeyeceği gün Sen bizleri mahcup etme Allah’ım![3]
DİTİB Hutbe Komisyonu