Kardeşlerim! Aziz Müminler!
İslam dinin merkezinde ‘insan’ vardır. İnsanın canı, malı, aklı, dini ve nesli dinimizce koruma altına alınmış, bunlara zarar verecek her türlü eylem ise yasaklanmıştır.
Korunması, saygı duyulması ve dikkat edilmesi gereken ilkelerin başında; ‘can emniyeti’ gelmektedir. Bu ilke Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir: “(…) kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş, kim de bir canı kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.”[1]
Yine Kur’an’ın bize aktardığı bilgiye göre Süleyman Peygamber, ihtişamlı ordusuyla karınca vadisinden geçerken, bir karıncanın diğer karıncaları şu şekilde uyardığına şahit olmuştur: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin de Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!”[2] Yaşanan bu olay, Süleyman Aleyhisselam’a bir peygamber olarak iman eden herkese şu muhteşem mesajı verir: hangi güce ve imkana sahip olunursa olunsun, bir karıncayı dahi bilerek incitmeyen merhamet dolu bir ahlaka sahip olun!
Kardeşlerim!
İslam’ın korunmasını istediği temel haklardan bir diğeri de dinin muhafazasıdır. ‘’Dinde zorlama yoktur!’’[3], ‘’dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin’’[4] ayetleri din ve inanç özgürlüğünün temelini oluşturan ayetlerdir. Din özgürlüğü, aynı zamanda mabetlerin ve içerisinde ibadet edenlerin de dokunulmazlığını kapsar. Zira Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: ‘’Eğer Allah’ın, insanların bir kısmıyla diğer kısmını engellemesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve Allah’ın adının çokça anıldığı mescidler yıkılır giderdi(...)[5] Bu ayet; hangi sebeple olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, insanlığın ortak değeri olan mabetlere kötü niyetle el uzatılmaması gerektiğini öğütler. Yine bu ayet, dinlere ait kutsal mekanlara ve oraya sığınan insanlara savaş ortamında dahi zarar verilmemesi gerektiğinin en açık ifadesidir.
Kardeşlerim!
Bizler; ‘’Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!”[6] peygamberî öğretiye göre ‘zarar’ eksenli değil; ‘fayda’ eksenli bir hayatın talipleri olmalıyız. Zulüm ateşini söndürmek için ağzında ufacık su damlası taşıyan karınca gibi, ateşi harlamak için değil ateşi söndürmek için var gücümüzle mücadele etmeliyiz.
Kardeşlerim!
Peygamberimizin müminleri, bir organı hastalandığında diğer organların da bu hastalıktan dolayı acı ve ızdırap çektiği bir bedene benzettiğini[7] unutmayalım. Yaşanan bu elim olaylar bizleri rahatsız etmiyor, kalbimizi acıtmıyorsa önce vicdanımızı, sonra imanımızı sorgulayalım. Müslümanlar olarak duruşumuz sağlam, tavrımız nettir: İnsanların özgürce yaşamasına engel olan, insana ve kutsal mabetlere karşı yapılan her türlü baskı ve şiddetin karşısındayız; inancı ve etnik kökeni ne olursa olsun mazlumun ve çaresizin derdi bizim derdimizdir.
Bu nedenle son günlerde özellikle Ortadoğu’da yaşanan şiddet ve akan kan vicdan sahibi her insanı derinden etkilemektedir. Faili kim olursa olsun sivillere, kadınlara, çocuklara, yaşlılara, tedavi gören hastalara ve yegâne amacı insanı yaşatmak olan sağlık görevlilerine yapılan her türlü saldırıyı kınıyoruz.
Benzer acıların tekrar yaşanmaması için Uluslararası kamuoyunun vicdanlarına seslenmek istiyoruz: Hz. Âdem’in çocukları olarak birbirimizle kardeş olduğumuzu[8] unutmayalım. Farklı kıtalarda, farklı coğrafyalarda yaşasak da aynı havayı teneffüs edip, aynı güneşle ısındığımızı unutmayalım. Bu zor ve sıkıntılı günlerde gelin hep birlikte; ‘’Savaşa hayır! Barışa evet! Şiddete hayır! Huzura evet!’’ diyelim. Barışa hasret şu mahzun dünyamızı bir barış yurduna dönüştür Allah’ım. Savaş yüzünden dağılan yuvaları sen yeniden birleştir Allah’ım. Yeryüzünde kötülüğün değil, iyilik, adalet ve merhametin hâkim olmasını istiyoruz, nasip eyle Allah’ım. Menfur saldırılarda hayatını kaybedenlere rahmet eyle Allah’ım. Sevdiklerini kaybedenlere sabırlar lutfeyle Allah’ım. Bizleri de evrensel barışa katkı sağlayan işlerde istihdam eyle Allah’ım.
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Maide; 5/32
[2] Neml; 27/18
[3] Bakara; 2/256
[4] Kehf; 18/29
[5] Hac; 22/40
[6] Buhârî, Rikâk, 23
[7] Müslim, Birr, 17
[8] Ebû Dâvûd, Edeb, 110-111