بِسْمِ اللهِ الْرَّحمَنِ الْرَّحِيمِ
وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْـًٔا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكِينِ وَالجَارِ ذِي الْقُرْبى وَالجَارِ الجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ اَيمَانُكُمْ اِنَّ اللّٰهَ لاَ يحِبُّ مَنْ كَانَ مخْتَالا فَخُورًا
وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْـًٔا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكِينِ وَالجَارِ ذِي الْقُرْبى وَالجَارِ الجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ اَيمَانُكُمْ اِنَّ اللّٰهَ لاَ يحِبُّ مَنْ كَانَ مخْتَالا فَخُورًا
Bismillâhirrahmânirrahîm
[Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla]
“Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabanıza, öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, arkadaşa, yolda kalmışa, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”
[Nisâ sûresi, âyet 36 ]
Muhterem Müslümanlar,
Kendisine akıl ve yeryüzünün nimetleri bahşedilen insanın, bir takım görev ve sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklardan birisi de sıla-i rahim olarak ifade ettiğimiz akrabalarımıza karşı yerine getirilmesi gereken vazifelerimizdir.
Sıla-i rahim; akraba ve yakınları ziyaret etmek, hallerini ve hatırlarını sormak, gönüllerini almak, bir sıkıntıları varsa onları gidermek anlamına gelir. [1]
İslam, ailede zengin olanın maddiyatını, bilgili olanın bilgisini, tecrübeli olanın tecrübesini paylaşmasını, kısacası, kim hangi konuda güçlü ise, güçlü olduğu alanda kendisinden daha güçsüz olanın elinden tutmasını emreder, herkesi bu anlamda sorumlu tutar.
Bu nedenle dinimiz İslâm, akrabaların ihtiyaç duyduğu bilgiyi onlarla paylaşmamayı, elinden tutulması gereken akrabaların elinden tutmamayı, açlıktan kıvranan akrabalar varken zevk ve sefâhat içerisinde yaşamayı günah sayar.
Muhterem Müminler,
Dinimiz, aileyi ve akrabalık bağlarını korumayı toplum huzurunun temeli olarak kabul eder. Ailede oluşacak maddi sıkıntıların giderilmesinden ilk önce ailedekiler ve yakın akrabaların arasındaki maddi durumu elverişli olanlar sorumludur. İnsanın sorumluluğu dalga dalga genişler. Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyette her Müslümanın, akrabalıkta yakınlık sırasına göre, anne-babasına, çocuklarına, kardeşlerine ve diğer akrabalarına karşı sorumlulukları olduğu vurgulanır. Hatta bu sorumluluk sadece kan bağı bulunan akrabalarımıza indirgenmez. Mü’min insan, akraba olsun ya da olmasın öksüzlerden, yoksullardan hatta komşularından ve arkadaşlarından da sorumlu tutulur. Yüce Rabbimiz bize bu gerçeği Kur’ân-ı Kerîm’de şu şekilde hatırlatmaktadır: “Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabanıza, öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, arkadaşa, yolda kalmışa … iyilik edin.” [2]
Aziz kardeşlerim,
Özellikle aşırı bireysellik nedeniyle kalabalıklar içerisinde yalnızlığın yaşandığı günümüz toplumunda yakın çevre ile ilgilenmek, ziyaret ve yardım etmek önemli sosyal ve insani bir boşluğu dolduracağı konusunda kuşku yoktur. Akrabalarımızla ilişkilerimizi canlı tutarak gerçekleştirdiğimiz sıla-i rahimin yanı sıra bu kalabalıklar içerisinde özellikle de yalnız kalmasına izin veremeyeceğimiz birileri vardır ki, onlar da öksüz ve kimsesizlerdir. İçerisinde yaşadığımız toplumda aile içerisinde yaşanan sorun ya da geçimsizliklerden ötürü Alman Gençlik Daireleri (Jugendamt) tarafından ailelerinden geçici olarak alınıp bakıcı ailelere (Pflegeeltern) verilen Müslüman çocuklar vardır. Bu çocuklar yasal düzenlemeler gereği kendi ailelerinin durumu düzelene kadar bakıcı ailelere verilmektedir. Bazen de geçici dediğimiz durumun ne yazık ki kalıcı duruma dönüşüp, çocuklarımızın kimliklerini geliştirecekleri en önemli yıllarını Müslüman olmayan ailelerde geçirdiklerini, kendi kimliklerinden ve aidiyetlerinden koptuklarını görüyor, yaşıyoruz.
Bu ve benzeri konularda Almanya’da yaşayan Müslümanlar olarak, burada yapabileceğimiz pek çok şey vardır. İçimizde durumları elverişli olanlarımız Gençlik Dairelerine başvurup bir Müslüman çocuğunu koruyucu aile olarak yanına alabilmesi, bir çok sıkıntıları bertaraf edecektir. Bunun olamayacağı yerde en azından onlarla, çocuklarımızın arkadaş çevrelerinde olsun, başka vesilelerle tanışmamız durumunda olsun, yakından ilgilenmeli ve müşfik davranmalıyız. Başta kendi çocuklarımız olmak üzere çevremizdeki çocuk ve gençlere şefkat ve sevgi ile davranalım, komşu aile ve dostlarımız, cemaatimizi bu konuda en güzel şekilde uyaralım.
Muhterem Müslümanlar,
Bir toplumda aile bağları ne kadar güçlü olursa, toplum o kadar sağlıklı ve güçlü olur. Yalnızlığın derin yaralar açtığı bir toplumun tamiratında sıla-ı rahmin rolü çok büyüktür. En yakın daireden en geniş daireye kadar, yakınlarımız ve çevremizle ilgilenmeli, bu daireye kimsesiz ve öksüzlerimizi de dahil etmeliyiz - ta ki o kimsesizlerin kimseleri olalım. Bir Müslüman olarak bu bizim en önemli görevlerimizden biridir.
Bugünkü hutbemi bir hadis-i şerifle bitirmek istiyorum: “Yetimin işleriyle ilgilenen kimse, ister yetimin yakınlarından olsun, ister yabancılardan olsun, (Hz. Peygamber bu ifadelerinden sonra orta parmağı ile işaret parmağını göstererek) benimle cennette beraber olacaktır.” [3]
[1] İsmail Karagöz, Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB.
[2] Nisâ, 4/36.
[3] Ebû Dâvud, Edeb, 123.
DİTİB Köln Merkez Hutbe Komisyonu