Takdir-i İlahiye Razı Olalım

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ

Bismillâhirrahmânirrahîm
[Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla]
“Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir.“

 
[Şura, âyet 30]


Değerli Müminler,

İslam ordularını teftiş için müslümanların ikinci halifesi Hz. Ömer Şam'a gitti. Ordu komutanı Ebu Ubeyde orduda veba hastalığı salgını olduğunu söyledi. Hz. Ömer ordugaha varınca; „Ben hayvanımın sırtında sabahlayacağım, siz de öyle yapın“ dedi. Ebu Ubeyde sordu: „Takdir-i İlahiden mi kaçıyorsun ya Ömer?“ Hz. Ömer: „Keşke bu sözü senden başkası söyleseydi; evet, Allah'ın takdirinden yine O'nun takdirine kaçıyorum dedi.“ [1]

Kardeşlerim,

Takdir-i İlahi, en çok kullandığımız ve hayata bakışımızı bütün açıklığıyla ortaya koyan kavramlardan biridir. Cenazemiz olduğunda, amansız bir hastalığa yakalandığımızda, zenginden fakir düştüğümüzde, hatta ayağımız tökezlediğinde bile “takdir-i ilahi“ der teselli buluruz. Şüphe yok ki; gücümüzü aşan, herhangi bir şey yapma imkanımız bulunmayan hadiseler karşısında tam bir teslimiyetle “takdir-i ilahi“ demekten başka çaremiz yoktur. Zira takdir-i ilahi; Allah’ın yasası, kuralı, sünneti, istek ve arzusu anlamına gelir. Biz insanlar da Allah’ın koyduğu yasa ve kurallar çerçevesinde hayatımızı sürdürürüz. Bu konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim‘de yer alan onlarca ayet-i kerimeden sadece bir tanesini zikredelim: “Deki: Başımıza Allah’ın bizim için yazdığından başkası gelmez. O‘dur bizim tek sahibimiz. Şu halde inananlar yalnızca O’na güvensinler.“ [2] Bu ayet-i kerime, içerisinde bulunduğu ayetler grubuyla birlikte değelendirildiğinde müslümanla munafığın zıt hayat tasavvurlarını da ortaya koymaktadır. Müslüman Allah’ın takdirini hayatının merkezine koyan insandır.

Fakat Allah (cc), kullarının her hususta tedbirli, gayretli ve dikkatli olmalarını takdir etmiştir. Bu aynen namazın, haccın, zekatın ve diğer dini mükellefiyetlerin takdir edilmesi gibidir.

Bu sebeple, Allah’ın bize en büyük lütuflarından olan ve dünyada tabi tutulduğumuz ilahi imtihanın temelini oluşturan; irade, istek, tercih ve akletme melekelerimizin sınırları içinde bulunan konularla ilgili takındığımız ihmalkar davranışları ve yaptığımız hatalı davranışlar neticesinde başımıza gelen kötülükleri veya başkalarına verdiğimiz zararları ilahi takdire havale ederek sorumluluktan kurtulamayız. Trafik kurallarına uymadığımız için meydana gelen kazada ölüme veya ölümlere sebep olmak cinayet olduğu gibi, bu durumu ilahi takdire bağlayarak suçsuzluğumuzu ilan etmek de bir nevi cinayettir. Hutbemin girişinde okuduğum ayet-i kerimede yüce Rabbimizin dikkatimizi çektiği husus tam da budur: “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir.“ [3]

Kardeşlerim,

Hutbemi peygamberimizin konumuzla ilgili bir hadisiyle bitirmek istiyorum: Ebu Huzame (ra) peygamberimize sordu: „Ey Allah'ın Rasulü! Dua ediyoruz, ilaçla tedavi oluyoruz ve korktuğumuz şeylerden korunmak için tedbir alıyoruz. Bütün bunlar Allah'ın takdirini bizden çevirir mi? Allah Rasulü buyurdu: "Bunlar da Allah'ın takdiridir.“ [4]

[1] Buhari, tıb, 30; Müslim, selam, 98.
[2] Tevbe, 51.
[3] Şura, 30.
[4] Tirmizi, tıb, 21.

Mustafa Bektaş
Lauda-Königshofen, Mimar Sinan Camii Din Görevlisi

Cookies erleichtern die Bereitstellung unserer Dienste. Mit der Nutzung unserer Dienste erklären Sie sich damit einverstanden, dass wir Cookies verwenden.

We also use analytics & advertising services. To opt-out click for more information.