DİTİB (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) adına Genel Başkan Sadi Arslan ve Genel Müdür V. Mehmet Yıldırım, ABAF (Avrupa Ehli Beyt Alevi Federasyonu) adına Genel Başkan Fuat Mansuroğlu, ATİB (Avrupa Türk İslam Birliği) adına Genel Başkan Fikret Ekin, ADV (Avrupa Demokrasi Vakfı) adına Genel Başkan Aydın Yardımcı, IGMG (İslam Toplumu Milli Görüş) adına Genel Başkan Yavuz Çelik Karahan, AİK (Almanya İslam Konseyi) adına Genel Başkan Ali Kızılkaya, MÜSİAD (Almanya Müstakil Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu) adına Orhan Bilen, TİDAF (Türk İşadamları Dernekleri Avrupa Federasyon) adına Ahmet Serdar Yenice, TGD (Almanya Türk Toplumu) adına Genel Başkan Yardımcısı Sabriye Supçun, Avrupa Türk Caferiler Birliği adına Genel Başkan Mehmet Irmak, ATB (Avrupa Türk Kültür Dernekleri Birliği), Türk Federasyonu, (Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu) adına Genel Sekreter Mustafa Güler, KRM (Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi) adına Dönem Sözcüsü Bekir Alboğa, Cem Vakfı Avrupa Koordinatörlüğü, Hür-Türk (Türk-Alman Dostluk Federasyonu), RTS (Almanya Türkiye Kökenli Vatandaşlar Konseyi), UETD (Avrupalı Türk Demokratlar Birliği), Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu, Islamrat (Zentralrat der Muslime in Deutschland), VIKZ (İslam Kültür Merkezleri), ATİAD (Avrupa Türk İşadamları Derneği)’nin katıdıkları ve altına imza koydukları basın bildirisinde:
Göçmen dernekleri, sosyal sorunları etnik ve kültürel kimliğe indirgemenin tehlikeli olduğuna dikkat çekiyor: “Şu an, gençlerin suç olaylarına karışmasıyla ilgili sürdürülen tartışmalar dışlama politikasıdır!”
Siyaset ve toplumun görevi antidemokratik güçleri kuvvetlendirmek değil geleceğimizi olumlu bir şekilde ve beraber şekillendirmek!
Kamuoyu haftalardır, göçmen kökenli gençlerin suç olaylarına karışmasıyla ilgili sahte tartışmaları izlemekte. Tartışmalara neden olan olay ise, Münih Metrosu istasyonunda iki gencin, yaşlı ve müdafaasız bir emekliye saldırıp dövmelerini belgeleyen video kayıtları. Bu olay kesinlikle kınanmalı ve sergilediği vahşetiyle Almanya’daki gençlerimizin durumuna ışık tutmaktadır.
Öte yandan bu olayın, önümüzdeki seçimler için bazı siyasetçiler tarafından ne kadar rahat bir şekilde malzeme yapıldığı da endişe vericidir. Örneğin, her iki failin de alt yapısında karışık bir sosyal yapının olmasına rağmen, olayın asıl nedeninin göçmen kökenli olmalarıymış gibi gösterildi. Bu unsur da bir an önce sadece Türk asıllı failde ön plana çıkarılmaya başlanıldı.
Olayın nedeninin hemen bulunduğu gibi, sözde çözümü de hemen bulundu: sınır dışı etmek. Bu arada, gençlerin suç olaylarına karışmalarının ne yurtdışından ithal edilen, ne de sadece göçmen kökenli gençlerde görülen bir sorun olduğu, bilinçli olarak göz ardı edildi. Failler burada, Almanya’da doğup büyümüşlerdir, burada sosyalleşme süreçlerini yaşadılar ve burada okula gittiler. Faillerden birisini sınır dışı etmek, Almanya’da yüz gösteren sosyal eşitsizliği, haksızlıkları ve dışlanılıyor olma duygusunu yok etmez. Böylelikle sorunlarımızı ancak yurt dışına kaydırmış oluruz. Ama bu sorun başkalarının sorunu değil, kendi sorunumuz, Almanya’nın kendi ürettiği bir sorundur.
Gençlerin suç olaylarına karışmasıyla ilgili tüm tartışmalar, geçtiğimiz haftalarda yaşanan olayların dümen suyunda yürütüldü ve anlaşılan orada da takılı kaldı. Başlangıçta bu bağlamda söylenenlerin çok azı yapıcı ve tarafsızdı.
Olayın nedeni sosyal eşitsizlikte, şans eşitliğinin olmayışında, faillerin sosyal ortamlarında, çoğunlukla kendilerinin de burada sosyalleştikleri anne babaların olası eğitim hatalarında ya da sorunlarında aranmadı. Olaya neden olabilecek unsurların arasında kültürel altyapının olmadığı, hatta bunun tam tersine, her zaman yapılan Almanya’da da yaşlılara saygı gösterilmesi talebinin karşısında durduğu da göz ardı edildi. Dolayısıyla gençlerin şiddete yatkın olmalarının nedeni kültürel altyapıları olamaz.
Tartışmalarda, özellikle de göçmen kuruluşları ve diğer kurum ve kuruluşlar tarafından bu güne kadar sunulmuş ve daha da sunulacak olan sayısız uyum çalışmaları ve hizmetleri pek yer bulmadı. Gerçekten bu alanda iyi çalışmalar var; ama öte yandan tabi ki kendimizi daha geliştirmemiz gereken noktalar da var. Bu günlerde, gençlerin suç olaylarına karışmasıyla ilgili tartışmalar, yapıcı siyaset olmaktan çıkarak daha çok dışlama politikası haline gelmiştir.
Toplumda yerlerini bulabilmeleri için çocuklara ve gençlere eğitim ve teşvik programlarına odaklanmaktansa hemen yeni ve daha uç noktalarda seyreden ceza yolları talep edilmekte. Buna karşılık göçmen kökenli çocuk ve gençleri topluma kazandırmanın ve entegre etmenin en iyi yolu, erken yaşta edinilen Almanca dil bilgisi ve eşit eğitim haklarından geçer.
Son dönemlerde birçok toplumsal sorunun etnik ve kültürel kimliğe indirgenildiğini gözlemlemekteyiz. Buna bir de gençlerin ümitsizliklerini tetikleyen ve sıkça yaşanan dışlanma olayları eklenmekte.
Biz, eşit katılım ve kabul edilme sağlanamazsa tarafların daha da birbirinden uzaklaşacağını düşünüyoruz. Alman gençlerinde olduğu gibi, göçmen kökenli gençlerde de görülebilen sosyal sorunları etnik ve kültürel kimliğe indirgeme, çözüm arayışına katkıda bulunacağı yerde daha çok engeller.
Biz, çözüm yaratan ve ayrılıkçı niteliği olmayan olumlu tartışmalara her zaman açık ve hazırdık. Bu vesileyle, görüşmelere ve tartışmalara hazır olduğumuzu tekrar beyan ederiz!
Siyasi güçler tedbirlerini alıp gençlerin arasındaki işsizlik oranını düşürmeli ve uyum çalışmalarını teşvik etmeli. Sosyal altyapıları zayıf olan ve eşit haklara sahip olmayan çocuk ve gençlerin ümitsizlik, dışlanma duygusu ve çaresizlikleri, hangi ülkenin vatandaşı ya da hangi dinden olurlarsa olsunlar, kendi gerçek yaşam ortamlarına tesir eder.
Burada istatistikleri ve sayıları istediğiniz kadar ters okuyabilirsiniz, sonuçta her birine ancak, uygun anaokulu, okul, meslek eğitimi ve iş imkânı tedarik etme gibi engelleri ortadan kaldıran teşviklerle yardımcı olunabilir ve böylelikle çaresizlik ve öfke şiddete dönüşmez. Birçok genç, açık ve gizli yabancı düşmanlığı, göçmenler ve demografik değişimlerden duyulan korku gibi nedenlerden ötürü çok erken yaşlarda istenilmedikleri, haksızlığa uğradıkları ve eşit şanslara sahip olmadıkları duygusuyla tanışıyorlar. Gençlerde hakim olan „Ne yaparsam yapayım, benim zaten şansım yok!“ düşüncesini beraber yürüttüğümüz çalışmalarla değiştirmeliyiz.
Siyaset ve toplumun görevi antidemokratik güçleri kuvvetlendirmek değil, geleceğimizi olumlu bir şekilde beraber şekillendirmektir. Geleceğimizin şekillendirilmesi seçim malzemesi yapılmamalı. Federal Hükümetin „Eğitimle Kalkınma“ adlı kalifikasyon inisiyatifi, bu bağlamda doğru yola giden önemli bir adımdır. Belediyelerin, örneğin Köln Belediyesinin, tedbirler kataloğunun çerçevesinde gençlerle yapılan çalışmalar için daha fazla maddi kaynak tahsis etme girişimleri bizim için oldukça yapıcıdır.
Ancak göçmen kökenli insanları toplumun bir parçası olarak gören ve onlara bu göçmen kimlikleriyle sorumluluk yükleyen ortak bir çabayla toplumsal barış ve huzur sağlanabilir ve Almanya’da kültürlerin ve dinlerin barış içerisindeki verimli beraberlikleri ve ortak geleceğimiz için daha fazla seyler yapılabilir” denilmiştir.
Basın toplantısının ardından bir konuşma yapan DİTİB Genel Başkanı Sadi Arslan: “Katılımınızdan dolayı bütün basın mensubu arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bu basın bildirisinden de anlaşılacağı gibi, her suç işleyen yabancı, siyasi malzeme konusu olmamalıdır. Burada yaşayan insanlar da, Almanya’nın geleceği için emek sarfetmektedir. Umuyorum ki, yöneticiler bu çerçevede kararlar alacaklar ve suç işleyen gençlerin de bu toplumun bir parçası olduğu yönünde düşünceler geliştireceklerdir” dedi.