Değerli Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), vahye ilk muhatap olduğunda, Varaka b. Nevfel, kavminin O’nu Mekke’den çıkaracağını söylüyor ve bütün peygamberlerin Hakk’a davet yolunda evlerinden ve yurtlarından vazgeçmeye mecbur bırakıldıklarını haber veriyordu.
O kutlu peygamberler, dünya hayatında Yüce Allah’a kavuşmayı amaçlayan bir muhacir konumundaydılar. Onlar, terk etmeden kavuşma olmayacağı bilinciyle doğdukları topraklardan vazgeçebiliyorlardı. Sevgili Peygamberimiz ve O’na inananlar da, önceki peygamberler ve ümmetler gibi uzak diyarlara göçe mecbur bırakılmıştı.
Muhterem Kardeşlerim!
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.s.)’i, insanî erdemlerden ve kulluk bilincinden uzaklaşmış cahiliye toplumunu hazmedemedi. Mekkeli müşrikler, kendilerine bir şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilen Merhamet Peygamberi’ne akla hayale gelmedik baskı ve zulmü reva gördüler. O’na kucak açmak, O’nunla yeniden kendilerine gelmek yerine O’nu dışladılar, O’nun hayatına kastettiler. Bu baskı ve şiddet ortamında İslam’ı yayma ve yaşama imkanı kalmadığını gören Efendimiz önce sahabeden bazılarını gönderdi, daha sonra da kendisi gitti fedakar insanların şehri Medine’ye. İşte bu göçün adı Hicret’tir.
Kardeşlerim!
Peygamber Efendimizin bu hicreti sıradan bir göç değildir. Hicret, Müslümanlar için birçok dersler içermektedir. Her şeyden önce bu hicret, bir kaçış değil, ilâhi mesajlara gönül verenlerle Kutlu Elçi’nin kavuşmasıdır. Hicret, yüce değerlerin yeryüzünde neşv-ü nemâ bulması için girişilen kutlu bir yolculuktur.
Hicret, yârını, diyârını, malını-mülkünü Allah için, göz kırpmadan terk eden Muhacir ve onları bağırlarına basan Ensârın destanıdır. Bu destanda fedakârlık, kardeşlik, ahde vefa, birlik ve beraberlik, sevgi, saygı, paylaşma ve kucaklaşma vardır. Peygamberimizin hicreti, nurun hayat buluşu, karanlığın aydınlığa dönüşüdür.
Ölümü göze alarak Kutlu Peygamber’in emanetlerini üstlenen Hz. Ali; can yoldaşı, sadık dost Hz. Ebu Bekir; müşriklere meydan okuyarak Mekke’ye veda eden Hz. Ömer ve İslam uğruna tüm varlığını ortaya koyan Hz. Osman bu hicretin sembol isimleridir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Ayrıca hicret, Gönüller Sultanı’nın ifadesiyle, haram ve günahları terk ederek Yüce Allah’a teslimiyettir. Hicret, insanlık onurunu zedeleyen her türlü süflî duygu ve emellere sırt çevirip ulvî değerler uğruna mücadele etmektir. “İyi Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kişidir. Asıl hicret eden de Allah'ın yasakladıklarını terk edendir.” buyuran Efendiler Efendisi bu hususa ne de güzel dikkat çekmişlerdir.
O halde kardeşlerim geliniz; 25 Ekim Cumartesi günü yeniden idrak edeceğimiz hicri yılbaşı münasebetiyle hicretin anlamını ve mesajlarını daha iyi kavramaya çalışalım. Efendimizin öğrettiği şekilde, Allah’ın emrettiklerini yapıp yasaklarından uzak kalalım ve böylece bizler de hicret sevabına nâil olalım.
Müslim, İman, 252.
Enbiya, 21/107.
Haşr, 59/9.
Buhârî, Îmân 4.