Muhterem Müslümanlar!
Kur’an’ın indirilmeye başlandığı[1], bin aydan daha hayırlı bir gecenin içinde saklandığı, rahmet kapılarının açıldığı, şeytanların bağlandığı[2], kutlu bir zaman dilimi olan, gönül mevsimi Ramazan ayını idrak ediyoruz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) işte böyle mübarek bir aya kavuşmanın verdiği huzurla ashabına şöyle seslenmiştir: “Ramazan ayı size bereketiyle geldi, Allah bu ayda sizi zengin kılar, bundan dolayı size rahmet indirir, hataları yok eder, bu ayda duaları kabul eder. Allah Teâlâ sizin ibadet ve hayır konusunda birbirinizle yarış etmenize bakar ve meleklerine karşı sizinle övünür. O halde iyilik ve hayırdan yana Allah Teâlâ'ya kendinizi gösterin. Ramazan ayında Allah'ın rahmetinden kendisini mahrum eden kimse bedbaht kimsedir.”[3]
Kıymetli Kardeşlerim!
İnsan, madde ile mânânın kendisinde bütünleştiği, mükerrem bir varlıktır. Doğumundan ölümüne kadar yaşadığı hayat da onun için bir eğitim sürecidir. İbadetler ise iyi insan, sâlih kul olma yönünde bu sürecin en önemli dersleridir. Namaz, başta zamanı yönetme ve sorumluluk bilincini; zekât, paylaşmayı, sosyal ahlak ve adaleti; oruç ise insanın iradesine hükmedebilme gücünü kazandıran manevî eğitim süreçleridir. Ramazan ayı da bütün bunların yoğunlaştırılmış bir eğitim programı gibi insanlara sunulduğu ilâhî bir mekteptir.
Aziz Cemaatimiz!
Takdir edersiniz ki, bir toplumu huzurlu kılan unsurların başında, kardeşlik, anlayış, yardımlaşma ve güven gibi manevi değerler gelmektedir. Fakat tüketimin, hazzın, bireyselleşmenin özgürlük olarak sunulduğu bu çağda insan, kendini, özünü bulmakta zorlanabilmektedir. Oruç ibadeti tam da bu noktada, rutine bağlanmış, dünyevi zevklere odaklanmış hayatımıza ulvî bir farkındalık getirmektedir. Bizleri, iştah ve hevesin, gayrı meşru istek ve arzuların esiri olmaktan koruyan bir kalkan gibi dünya ile âhiret çizgimizin arasına gerilmektedir. Kur’an’da “Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.„[4] buyruğu da orucun gayesinin, her türlü kötülükten ve günahtan uzak durmak olduğuna işaret etmektedir.
Kardeşlerim!
Önce kendini tutmaktır oruç, sadece haramlara karşı değil, helal olana da Allah için hayır, diyebilmektir. Cimriliği tutup, cömertliği salıvermektir; öfkeyi, hasedi tutup, kardeşliğe can vermektir. Dilimizi tutup, kalbimizi beslemektir. Sağlam bir karakter inşâ etmektir, oruç. Kendine karşı aciz kalan insanın, nefsine karşı zaferidir. Allah Rasûlü‘nün (s.a.s.); “Kim yalan konuşmayı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse, Allah’ın o kimsenin yiyip içmeyi terk etmesine ihtiyacı yoktur.”[5] hadisi de orucun, bedenle başlayıp, ahlâkla tamamlanan bir ibadet olduğunu gösterir.
Oruç, sadece fertlerin değil, aynı zaman da toplumun da ihyasıdır. Oruçla merhamete kavuşan gönüller, fitre ve zekâtla yaraları sarmakta, gönüllerdeki kırgınlık ve hüzne çare olmakta, iftar sofralarıyla haneleri şenlendirmektedir. Allah’ın boyasının adeta başka bir rengi olan Ramazan, toplumun farklı renklerini bir araya toplayan bir bahardır.
Aziz Mü’minler!
Allah Rasûlü (s.a.s.); “Oruçlu için iki sevinç anı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır."[6] müjdesini bizlere haber veriyor. Bu müjdenin ilkini bizlere tattıran Rabbimize hamd ederek, ikincisinin umuduyla emanetimizi teslim etmeyi ve diriltilmeyi Rabbimizden niyaz ediyoruz.
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Bakara, 2/185.
[2] Tirmizî, Savm,1; İbn Mâce, Sıyâm, 2.
[3] Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, III, 344.
[4] Bakara, 2/183.
[5] Buhârî, Savm, 8; Edeb, 51.
[6] Buhârî, Savm 9.