Değerli Mü’minler!
Yüce Rabbimizin şerefli bir varlık olarak yarattığı insanın onur ve değerini koruyabilmesi bazı temel değerlere bağlanmıştır. Bunlardan birisi de ilimdir. İyilik ve kötülük işlemeye müsait yaratılan insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik, insanın bilgi edinme, değerlendirme ve muhakeme etme kabiliyetidir.
İlim ve bilgi sahiplerinin dinimizde önemli bir yeri vardır. Nitekim Cenab-ı Hakk “De ki; hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[1] buyururak ilimle meşgul olanların üstünlüğünü dile getirmiştir.
İlk emri “Oku!”[2] olan dinimiz, ilim öğrenmeye büyük önem vermiş ve ilme teşvik etmiştir. Dinin emirlerini yerine getirme ve dinin yasaklarından sakınma hususunda cinsiyet ayrımı yapılmadan kadın erkek herkes sorumlu tutulduğuna göre, sorumluluk alanına giren bilginin öğrenilmesinde de cinsiyet ayrımı gözetilemez. Bundan dolayı Rasulüllah (s.a.s) “İlim öğrenmek kadın erkek her müslümana farzdır”[3] buyurmak suretiyle, kadın-erkek herkesin sorumluluk alanına giren gündelik işlerini ve Rabbine karşı kulluk görevini gereği gibi yerine getirebileceği ilmi öğrenmesi gerektiğini belirtmiştir.
Aziz Mü’minler!
İmtihan için bu dünyaya gönderilen insan, imtihanda sorumlu olduğu konulara öğrendiği ilim ve bilgi ile ulaşabilmektedir. Hutbemizin başında okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz “Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu deneyerek göstermek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.”[4] buyurmak suretiyle imtihan alanımızı da açıklamıştır.
İlim sayesinde elde ettiğimiz bilgiden maksat, Rabbimizin rızasını kazanmak ve onun emrettiği amelleri yerine getirmek olmalıdır. Yani bilgi amaç değil, bizi hedefe ulaştıran araçtır. Kur’an-ı Kerim‘de birçok yerde “iman eden ve sâlih amel işleyenler” ifadesi geçmektedir. Bu âyetlerde Yüce Allah imanla birlikte güzel amellerde de bulunmamız gerektiğine dikkatlerimizi çekmektedir. Sâlih bir amel de ancak sâlih bir bilgi ile gerçekleşebilir.
Kardeşlerim!
Elbette bilgi güzeldir. Bilgiden daha güzeli ise bilginin hayata ve uygulamaya dönüşmesidir. Bilgi ile hafızamızı doldurup onun gereğiyle amel etmemek, bilgi hamallığından başka bir şey değildir. Bugün yaşanan sıkıntıların en önemli sebeplerinden biri de, bilginin pratiğe dönüşmemesidir. Aklın ürettiği bilgi, amele dönüştüğünde bizi sâlih amele ulaştıracak ve Allah katında bir değer kazanacaktır.
Yunus Emre’nin;
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir;
Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.”
dizelerinde dile getirdiği gibi, ilimden maksat kendimizi bilmek ve tanımaktır. Kendimizi tanımamız da Rabbimizi tanımamıza vesile olacaktır. Rabbini tanıyan da O’na ulaştıracak amellerle meşgul olacaktır. Bizi bu hedefe ulaştırmayan bilgi, Allah Rasulü’nün ifadesiyle Allah’a sığınılması gereken faydasız ilimdir.[5] Buna mukabil Rasulüllah (s.a.s)’in “Allah’ım! Bana öğrettiklerinle beni faydalandır”[6] duasından da, ilimden faydalanmanın, ilmin amele dönüşmesiyle mümkün olduğunu öğrenmekteyiz.
Ne mutlu ilim yolunda olanlara.
Ne mutlu ilmiyle amel edenlere.
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Zümer Suresi, 39/9
[2] Alak Suresi, 96/1
[3] İbn Mace, Mukaddime, 17
[4] Mülk Suresi, 67/2
[5] Tirmizi, Daavat, 68
[6] Tirmizi, Daavat, 128