Kardeşlerim!
Allah insanı yeryüzünden yaratmış ve yeryüzünü imar etmekle görevlendirmiştir. Allah bir ırkı köle, diğer bir ırkı ise efendi olarak yaratmamıştır. İslam’da maddi veya manevi derecesi ne olursa olsun hiçbir insan, ırk, din, renk, cinsiyet, millet veya yaşadığı coğrafya sebebiyle, kendini üstün görme ve diğer insanları aşağılama hakkına sahip değildir.
Değerli Mü’minler!
Peygamberimiz, Veda Hutbesinde, Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyaz renklinin siyaha, siyah renklinin de beyaza bir üstünlüğü olmadığını, üstünlüğün yalnızca takva yani Allah’ın emir ve yasaklarına bağlılıkla olabileceğini ilan etmiştir.
Hz. Peygamber, “Irkçılık davasına kalkışan bizden değildir”[1] buyurarak ırkçılığın İslam tarafından kesinlikle reddedildiğini ifade etmiştir. Zira, ırkçılık, cehalet ve taassuba dayalı, göz ve gönülleri kör eden manevî bir hastalıktır.
Kur’ân’a göre, insanların farklı köklere ve kabilelere ayrılmasının sebebi; tanışmaları ve birbirleriyle dayanışmaları içindir. Kur’an-ı Kerim’de bu gerçek şöyle ifade edilmektedir: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler hâline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız O’na karşı derin bir sorumluluk bilincini taşıyanınızdır."[2]
Kardeşlerim!
Dile, dine, renge ve ırka dayalı ayrımcılık hâlâ küresel dünyanın en büyük insanî sorunlarından biri durumundadır. Din ve mezhep çatışmaları ve ırkçılığa dayanan ayrımcılıklar maalesef can, mal ve güven kaybına sebep olmaya devam etmektedir.
Üzülerek belirtelim ki, son günlerde ibadethanelerimize, işyerlerimize ve meskenlerimize yönelik saldırılarda ciddi artışlar görülmektedir. Her milletten, her düşünce ve fikirde insanın huzur içerisinde ibadetlerini yerine getirdiği, güven ve esenlik teminatı olan camilerimize yapılan saldırılar bizleri derinden üzmekte ve cemaatimizi ciddi şekilde tedirgin etmektedir. Son olarak Hanau’da 10 masumun hayatına mal olan menfur saldırı ise, yabancı düşmanlığının ulaştığı ürkütücü boyutu tüm çıplaklığıyla ortaya sermektedir. Gelişmeler, bir önceki basın bildirimizde işaret edildiği gibi, geri dönüşü olmayan bir noktaya doğru ilerlemektedir. Bu vesileyle herkesi sağduyulu hareket etmeye ve provakasyonlara karşı dikkatli olmaya davet ederken, mabetlerimiz, ev ve iş yerlerimiz ile cemaatimizin can ve mal güvenliğinin sağlanması hususunda yetkilililerin gerekli tedbirleri alacakları hususundaki beklentilerimizi bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Değerli Mü’minler!
Gelecek hafta Salı günü idrak edeceğimiz mübarek Recep ayı ile birlikte rahmet ve bereket iklimi olan üç aylara kavuşmuş olacağız. Her türlü hayır ve bereketin Allah’ın kullarına bolca ihsan edildiği gece olan Regaib Kandili ile de Yüce Rabbimiz’in af ve mağfiretine nail olabileceğimiz çok değerli bir fırsat gecesini idrak etmiş olacağız. Sevgili Peygamberimiz’in makbul dualarına dualarımızı katarak Regaib Kandili’nin ve üç ayların tüm insanlık için hayırlı ve bereketli olmasını diliyor, bizleri sağlık ve afiyet içerisinde Ramazan-ı Şerif ayına ulaştırmasını Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyorum.[3]
Bu vesileyle, Hanau’daki menfur saldırıda hayatını kaybeden kardeşlerimize Yüce Allah’tan rahmet ve mağfiret, yaralılarımıza acil şifalar, yakınlarına ve tüm toplumumuza sabır ve metanet diliyorum.
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Müslim, İmare, 53
[2] Hucurat, 49/13
[3] Ahmed b. Hanbel; Müsned, 1/259.