Değerli Mü’minler!
Hepimiz biliyoruz ki, fani olan bu dünya hayatında hepimiz birer yolcu, ömrümüz ise ne zaman sona ereceği bilinmeyen bir yolculuktur.
Gideceğimiz yer, hiç şüphesiz ahirettir, yani Yüce Rabbimizin huzurudur. Bu huzurda hesaplar görüldüğünde kimi yüzler pişmanlıkla kararacak, kimi yüzler ise mutlulukla pırıl pırıl parlayacaktır. Kimileri cezaya çarptırılacak, kimileri de mükâfata ulaşacaktır. Bazıları cehenneme sokulacak, bazıları ise cennet kapısında selam ve esenlik dilekleriyle karşılanacaktır. Öyleyse bu fani dünyanın yolcuları olarak kendimize şu soruları sormak durumundayız: Rabbimizin huzuruna çıkarılacağımız o gün bizleri cezadan kurtarıp mükâfata ulaştıracak olan nedir? Nedir o gün Rabbimizi razı edecek, cennet kapısında selamlarla karşılanmamıza vesile olacak olan? Nedir kurtulmamıza faydası dokunacak olan şey?
Kardeşlerim!
Bu sorulara Cenab-ı Hakk’ın kerim kitabımızda verdiği cevap şöyledir: “O gün ne mal-mülk fayda verir insana ne de evlat. Ancak Allah’a kalb-i selim ile gelenler müstesna.”[1]
Peki, kalb-i selim nedir, değerli mü’minler? Kalb-i selim, Allah’a gönülden bağlanmış; küfür, şirk, cehalet ve kötü huylardan arınmış tertemiz kalp demektir. Bu kalp; iyiyi kötüden ayırt etme ferasetine sahip, bencil tutkulardan kurtulmuş, şeytanın telkinlerine boyun eğmeyen bir kalptir. Selim kalp, sahibini güzel ahlakla bezeyen, diline doğruyu söyleten, eline ve ayağına sâlih amel işleten; kibir, kıskançlık, haset gibi manevi hastalıkların bulunmadığı bir kalptir.
Aziz Mü’minler!
Ahirete uzanan bu yolculuğumuzda adım adım ilerlerken elbette ki karakterlerimizin sınanacağı bir takım zorluklarla karşılaşıyoruz. Bu yolda, her an şeytanla, nefsimizle ve süfli arzularımızla mücadele etmek durumundayız. Bu zorluklarla baş etmede ve ortaya koyacağımız mücadelede bize düşen en önemli görev kalplerimizi selim tutmak; yani, günahlardan, kötü duygu ve düşüncelerden arındırmak, tertemiz tutmaktır. Şiddetten, nefretten, hasetten, yalandan, riyadan kalplerimizi muhafaza etmektir.
Hutbemi şair Bestami Yazgan’ın şu dizeleriyle bitirmek istiyorum:
Çiçeklerle hoş geçin,
Balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için
Dalı incitme gönül.
Konuşmak bize mahsus,
Olsa da bir güzel süs,
‘Ya hayır de, yahut sus.’
Dili incitme gönül.
Sevmekten geri kalma,
Yapan ol, yıkan olma,
Sevene diken olma,
Gülü incitme gönül.
Başın olsa da yüksek,
Gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek
Yolu incitme gönül.
Mevlâ verince azma,
Geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma,
Külü incitme gönül.
Dokunur gayretine,
Karışma hikmetine.
Sahibi hürmetine
Kulu incitme gönül.
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Şuarâ, 26/88-89.