Aziz Kardeşlerim!
İnsan, hayatı boyunca zaman zaman yeni başlangıçlar yapma arzusu duyar. Bazen yolunda gitmeyen bir işimizden bazen bilerek ya da bilmeyerek yaptığımız bir yanlışımızdan pişmanlık duyarak „acaba kendime yeni bir sayfa açabilir miyim?“ duygusunu yaşadığımız pek çok zamanlar olmuştur.
Evet, insanın yeni başlangıçlar yapma ihtiyacı vardır. Özellikle dini yaşayışımız açısından buna daha fazla ihtiyaç duyarız. Ancak nereden nasıl başlayacağımızı tespit etmekte zorlanırız. İşte bu noktada, Yüce Kur’an’ın başlangıç suresi olan Fatiha suresinin anlam ve hikmetiyle buluşma iyi bir yol olabilir. Bugünkü hutbemizde, bizlere yeni başlangıçlar yapmamıza ilham veren bu surenin anlam dünyasına bir yolculuk yapmaya çalışacağız.
Aziz Mü’minler!
İnancımızın ve dini yaşayışımızın temel esaslarını ihtiva ettiği için ‘Ümmü’l-Kur’an’ olarak adlandırılan Fatiha suresi gerçekten Yüce Kur’an’ın bir özeti gibidir.[1]
Besmeleyle başlayan bu mübarek sure, ilk ayetleriyle nasıl bir Allah’a inanmamız gerektiğini öğretir bize.[2] Buna göre, inandığımız rabbimiz, merhameti kendisini ilke edinmiş rahman ve rahim olan bir Allah’tır. Varlığımız O’nun merhametinin ve sevgisinin bir eseridir. Bizi var ettikten sonra sahipsiz bırakmayan; yeri göğü, bitkileri, hayvanları, hâsılı tüm âlemi bizim istifademize sunan O’dur. O’dur bizleri kendimizi bilme ve yaratıcısını tanıma kabiliyetiyle donatan; insana türlü türlü nimetler bahşeden, hidayet yoluna ulaşmamız için peygamberler ve kitaplar gönderen.[3]
Kardeşlerim!
Her nimet bir teşekkürle karşılanmalı değil midir? Öyleyse her işimizin başında O’nu anmak ve bir şükran ifadesi olarak O’na hamdetmek vicdanî görevimiz değil midir? “Ey âlemlerin rabbi, ey rahmet ve merhametiyle bizleri kuşatan rabbimiz, hamdolsun sana!”
Her nimet sorumluluğu da beraberinde getirir aynı zamanda. Bu sebeple, bizi şefkat ve merhametiyle kuşattığına inandığımız rabbimizin adil olduğuna da inanırız. Bir hesap gününün geleceğine ve her iyilik ve kötülüğün tastamam karşılığının verileceğine iman eder ve bu bilinçle hayatımızı bir denge içinde sürdürmeye çalışırız.[4]
Biz mü’minleriz; biliriz ki, yegâne ibadet edilecek varlık Allah’tır. Kulluğumuz O’na, yakarışımız O’nadır. O’na sığınır ve sadece O’ndan yardım dileriz.[5] Bütün varlığımızla masivâdan uzaklaşarak Rabbimize yöneliriz. İbadetlerimizin, Rabbimize hem bağlılık hem de kıymetli bir vuslat vesilesi olduğunu idrak ederiz. Bütün hayırlı işlerde başarılı olmak ve karşılaştığımız bütün zorlukların üstesinden gelebilmek için O’ndan yardım dileriz.[6] Zira yardımın yegâne kaynağı, kudreti sonsuz olan Yüce Rabbimizdir. Böyle inanırız.
Değerli Mü’minler!
Kısa bir süreliğine gönderildiğimiz bu dünya hayatında en zor şey, istikametimizi kaybetmemektir. Doğruluk, dürüstlük ve takva çizgisinden sapmadan yürümek ancak Allah’ın inayetini talep etmekle mümkündür.[7] Fatiha suresiyle öğrendiğimiz bir şey vardır ki, o da Yüce Allah’tan istenebilecek en değerli şey istikamet üzere yaşama iradesidir. Biliriz ki, kınayanın kınamasından korkmadan, basit nefsanî arzu ve isteklerimize boyun eğmeden Rabbimizin razı olacağı dosdoğru bir hayat, insanın nail olabileceği nimetlerin en güzeli ve en değerlisidir. Dualarımız da, işte, bunun için, bütün çaba ve gayretimiz de bunun içindir.
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Kur’an Yolu. Türkçe Meal ve Tefsir, Fatiha, Ankara7, 2000, C. 1, 53-54.
[2] Fatiha, 1/1.
[3] Fatiha, 1/2-3.
[4] Fatiha, 1/4.
[5] Fatiha, 1/5.
[6] Fatiha, 1/6-7.
[7] Fatiha, 1/6-7.