Aziz Mü’minler!
Artık biliyoruz ki, fert ve toplum olarak hepimiz; söz, fiil ve davranışlarımızla dünyada sürekli bir imtihan halindeyiz. Bu imtihan dünyasında, bir yandan yüklendiğimiz görev ve sorumlulukları yerine getirmeye çalışırken diğer yandan olumlu-olumsuz pek çok olaylarla da karşılaşabiliyoruz. Yüce Kur’an’da da insanın açlık, korku, hastalık ve yoksulluk gibi pek çok zorluk ve sıkıntılarla sınanacağına sıklıkla vurgu yapıldığına şahit oluyoruz. İşte bu dünya hayatında insanın sabır, sebat ve metanetinin sınanabileceği ağır imtihanlardan birisi de engellilik halidir.
Muhterem Kardeşlerim!
İnsanın sağlıklı olması bir üstünlük vesilesi olmadığı gibi, engelli olması da asla bir eksiklik ve kusur değildir. Önemli olan, ruh ve gönüllerimizin engelli olmamasıdır. İnsanın değeri, maddî varlığı ve fizikî yapısında değil, ahlaki, manevî ve ruhî zenginliğinde saklıdır. Nitekim Yüce Kitabımızda insanın Allah katındaki değeri rengine, cinsiyetine, engelli veya engelsiz oluşuna değil, O’na hakkıyla kulluk etme ve emirlerine karşı gelmeme esasına bağlanmıştır.[1] “Allah sizin bedenlerinize ve dış görünüşlerinize değil, kalplerinize bakar.”[2] hadisiyle de insanın maddi yönüne ilişkin her türlü fizyolojik farklılıklar değerlendirme dışı bırakılmıştır.[3]
Değerli Mü’minler!
Sahip olduğumuz her nimet gibi, yaşadığımız her zorluk da Rabbimizin rızasını kazanmak için bir vesiledir, hatta günahlarımıza kefarettir.[4] Ancak karşılaştığımız zorlukları sabır ve metanetle karşılamayı, oturup hayata küsmek olarak anlayamayız. Engellilik durumumuza göre kendimizi gerçekleştirmenin; kabiliyetimizi, enerji ve potansiyelimizi bir katma değer olarak hayatımıza yansıtmanın da imtihanın bir parçası olduğunu unutmamalıyız. Sabretmeyi edilgenlik ve pasiflik değil, özgüvenimizi kaybetmeyerek her daim irademize ve yaşama sevincimize sahip çıkmak olarak anlamalıyız.
Diğer yandan aslında herkesin bir engelli adayı olduğunu da unutmamalıyız. Hayatın ne getireceği belli değildir. Yarın aynı kaderi paylaşabileceğimiz gerçeğini aklımızdan çıkarmadan, engellilerin hayata mutlu bireyler olarak katılımlarını sağlayacak bir bilinç içerisinde hareket etmek zorundayız. Engellilerin toplumun dezavantajlı, ancak eşit fertleri olarak dini, sosyal ve ekonomik hayata katılımlarını sağlamak, sadece resmi kurum ve kuruluşlara bırakılacak bir sorumluluk değildir. Devletlerin, yerel ve genel yönetimlerin üzerlerine düşen ciddi görev ve sorumluluklar olduğu gibi, ailelerden başlayarak her bireyin de bu konuda önemli ve ihmal edilemeyecek sorumlulukları vardır.
Bu konuda bir özeleştiri olarak ifade etmek gerekir ki, ibadethanelerimiz hala engelli yaşamına uygun bir formata kavuşturulabilmiş değildir. Topluma hizmet iddiasındaki cami derneklerimizin de ibadet mekanlarını ve hizmet alanlarını engellilerin erişimine açık ve kolay olacak bir konsept içinde yeniden ele almaları kaçınılmaz ve ötelenemez bir görev olarak görülmelidir.
“Görme engelli bir insana yol göstermen senin için bir sadakadır. Güçsüz birine yardım etmen senin için bir sadakadır. Konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade etmesine yardımcı olman senin için bir sadakadır.”[5] buyuran Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)‘in bu ifadeleri herkese ve hepimize rehber olmalıdır. Öyleyse geliniz, hayatı engelli kardeşlerimiz için gücümüz nispetinde engelsiz hale getirmenin gayreti içinde olalım. Maddi-manevi desteklerimizle onlara yalnız olmadıklarını hissettirelim. Engelli kardeşlerimize yönelik her iyi söz ve çabanın bizler için bağışlanma vesilesi olduğunu unutmayalım. Hayatı birbirimize kolaylaştırdığımız ölçüde kâmil mü’min olabileceğimiz gerçeğini hiç bir zaman aklımızdan çıkarmayalım.
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Hucurat, 49/13.
[2] Müslim, Birr, 34.
[3] Mâide, 5/32.
[4] Buhârî, Merdâ, 1.
[5] İbn Hanbel, V, 152.