Cenazeye Karşı Görevlerimiz

Muhterem Müslümanlar!

Her başlangıcın bir sonu, her canlının bir ömrü ve her ömrün bir ölümü vardır. Kâinatın özü olan insan da zamanı gelince elbet ölecektir. Ölüm bu hayatın sonu olmakla birlikte insan için bir son değil, fani âlemden ebediyet yurduna geçiştir.

Kutsal kitabımız Kur’ân, ölüm ve sonrasındaki gerçeklerden şöyle bahseder: “Nerede olursanız olun, sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile ölüm size ulaşacaktır.”[1] “Her canlı ölümü tadacaktır. Ve şüphesiz kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir...”[2]

Aziz Mü’minler!

Hayatın en önemli gerçeklerinden bir tanesi ölümdür. Neredeyse her gün kimi zaman bir yakınımızın kimi zaman bir tanıdığımız veya sevdiğimizin cenazesini ebediyete uğurluyoruz. Peki, her sözü ve davranışı ölçülü ve dengeli olmak zorunda olan mü’minin, yani bizim, hayatın bu tabii gerçeği karşısındaki tavrı nasıl olmalıdır?

Kardeşlerim!

Peygamberimiz (s.a.s.); “Kimin son sözü; ,Lâ ilâhe illallah’ olursa, o kişi cennete girer.”[3] buyurmuşlardır. Bu sebeple, vefat etmek üzere olan kimseye uygun bir tarzda Kelime-i Tevhid’i ve tevbeyi hatırlatacak şekilde telkinde bulunulmalıdır. Ancak ölüm döşeğindeki kişi ‘haydi sen de söyle’ diye zorlanmamalıdır.[4] Vefat gerçekleşince ölünün bulunduğu oda içerisinde cenaze yıkanıncaya kadar Kur'ân okunmaz. Fakat duâ edilebilir.[5]

İslam dini, insana saygıyı önemli bir görev saymış, insanın hayatta olanına da, ölenine de saygı gösterilmesini istemiştir. Musallaya konulan ölü üzerine Allah rızası için farz-ı kifâye olarak kılınan cenaze namazı, yapılan dua, aynı zamanda o kardeşimize karşı görevimizdir, duadır ve ona karşı gösterilen fiilî bir saygının ifadesidir.

Ölüm, geride kalanları üzüntü içinde bırakır. Böyle de olsa, müslümanlar olarak, bu tür haber ve olayları sabırla karşılamalı, o anda yapılması gereken görevlerimizi en güzel şekilde yapmaya gayret etmeliyiz. En yakınımızın vefatında bile mü’mine vakar ve ağırbaşlılık yakışır. Ölenin arkasından ağlamak caiz ise de, bağırıp feryad-ü figan etmek, saç-baş yolmak, yaka-paça yırtarak ağlamak kesinlikle uygun değildir. Cenazelerde mümkün mertebe sükûnet, teslimiyet ve tefekkür hali muhafaza edilmelidir. Cenaze törenlerinde yapılan alkışın bu ortama uymadığı da özellikle bilinmelidir.

Ölen bir müslümanı yıkamak, kefenlemek, cenaze namazını kılıp duâ etmek ve kabrine kadar götürüp defin işlerini yapmak, müslümanlar için farz-ı kifâyedir. Ölüm olayı gerçekleşince, bu işlemlerin zaman geçirilmeden hemen yapılması gerekir.

Ölen kimsenin kötülüklerini, ayıplarını araştırmak ve hakkında dedikodu yapmak, sağlığındaki davranışları hakkında onu kınamak doğru değildir. Cenaze sahiplerine sabır dileyip, rahatlatıcı ve teselli edici sözler söyleyerek, acı ve üzüntülerini paylaşmamız gerektiğini de unutmamalıyız.

 

DİTİB Hutbe Komisyonu 

 

[1] Nisâ, 4/78.
[2] Âl-i İmrân, 3/185.
[3] Ebû Dâvud, Cenâiz, 20.
[4] Müslim, Cenaiz, 1; İlmihal, 1. Cilt, TDV İSAM, İstanbul, 1998, S. 356, 368.
[5] İlmihal, 1. Cilt, TDV İSAM, İstanbul, 1998, S. 356.

 

Cookies erleichtern die Bereitstellung unserer Dienste. Mit der Nutzung unserer Dienste erklären Sie sich damit einverstanden, dass wir Cookies verwenden.

We also use analytics & advertising services. To opt-out click for more information.