Hazreti Peygamber (s.a.s.)’ın Vefatı

Değerli Mü’minler!

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) ramazan aylarında her gece Cebrâil ile buluşur ve o zamana kadar nâzil olan Kur’an âyetlerini ona okurdu. Hicretin 10. yılı Ramazan ayında ise Cebrâil, kendisinden Kur’ân-ı Kerîm’i başından sonuna kadar iki defa okumasını istedi. Rasûlüllah bunu ölümünün yaklaştığına işaret olarak gördü.

Aynı yıl Rasûlüllah hacca gitmek için hazırlığa başladı ve bütün müslümanların da bu hac yolculuğuna katılmasını istedi. 23 Şubat 632 tarihinde yanında hanımları ve kızı Fâtıma olduğu halde müslümanlarla beraber Medine’den hareket etti, 2 Mart 632’de Mekke’ye ulaştı. Arefe günü öğle üzeri Arafat’ta sayıları 120.000’i aşan ashabına meşhur Vedâ hutbesini irad etti.  Hz. Peygamber, aynı anne ve babadan türeyen bütün insanların eşit olduğunu söyleyerek başladığı hutbesinde genellikle insan hakları üzerinde durdu. Vedâ hutbesinin ardından dinin kemale erip tamamlandığını ve Hakk’ın rızasına uygun düşen dinin İslâm olduğunu bildiren âyet nâzil oldu. Rasûlüllah haccını tamamlayıp Medine’ye döndü

Vedâ haccından sonra Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)’in sağlığı bozuldu. Hastalığı ağırlaşınca namazları Hz. Ebû Bekir’in kıldırmasını emretti ve son günlerini Âişe’nin yanında geçirdi. Kendisini iyi hissettiği bir gün mescide gitti; halka namaz kıldırmakta olan Hz. Ebû Bekir, geri çekilip mihrabı kendisine bırakmak istediyse de namazı kıldırmaya muvaffak olamadı ve namazını Hz. Ebû Bekir’in arkasında kıldı. Vefat ettiği günün sabah namazından sonra Hz. Ebû Bekir kendisini ziyaret etti ve hastalığının hafiflediğini görünce izin isteyip evine döndü. Ancak o gün Hz. Peygamber’in hastalığı iyice ağırlaştı ve vefatından önce, “Lâ ilâhe illallah, ruhu teslim etmek ne zor şeymiş!” diye mırıldandı ve Hz. Âişe’nin kolları arasında 8 Haziran 632 Pazartesi günü “Yâ-refîka’l-a‘lâ”, yani “Ey yüce dost, seni istiyorum! sözleriyle ruhunu teslim etti.

Kardeşlerim!

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in vefatı bütün müslümanları derinden üzdü. Öyle ki, münafıkların sevindiğini gören Hz. Ömer gibi bazı sahâbîler şaşkınlık içinde onun ölmediğini söylüyordu. Durumdan haberdar olan Hz. Ebû Bekir evinden gelip cenazenin yanına girdi. Ardından mescide giderek toplanan kalabalığın karşısına çıkıp şöyle dedi:  “Ey insanlar! Muhammed’e tapan varsa bilsin ki, Muhammed ölmüştür. Allah’a tapanlar ise bilsinler ki; Allah hayyun lâ yemuttur. Yani Allah her daim diri ve ölümsüzdür.” Sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: “Muhammed sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. O ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Şunu bilin ki geriye dönecek kimse Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, takdirine rıza gösterenlerin mükâfatını elbette verecektir.”[2]

Rasûlüllah (s.a.s.)’ın cenazesi Hz. Ali tarafından salı günü yıkandı ve bulunduğu odada muhafaza edildi. Önce erkekler, ardından kadınlar, daha sonra çocuklar gruplar halinde içeri girip cenaze namazını kıldılar. Mübarek bedeni vefat ettiği yerde kazılan mezara defnedildi.

Sade bir hayat yaşayan, elde ettiği maddî imkânları Allah yolunda harcayan Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)’den geriye son derece mütevâzi bir miras kalmıştır. Zira kendisi, “Biz peygamberler zümresi miras bırakmayız; bizim geride bıraktığımız her şey sadakadır.” demiştir. Vefatında mülkiyetinde sadece beyaz bir katır, kılıç kalkanı ve bir miktar arazisi vardı. Arazilerin gelirinin ailesi için harcanmasını ve kalanının devlet hazinesine devredilmesini emretmişti. Ölümünden kısa bir süre önce elinde kalan 7 dirhemin, bununla Allah’ın huzuruna çıkmaktan hayâ edeceğini söyleyerek, fakirlere dağıtılmasını istedi. Kendisine ait bir zırhı da borcu karşılığında bir yahudinin elinde rehin olarak bulunuyordu.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in mânevî mirası gerek ümmeti gerekse bütün insanlık için son derece büyük ve değerliydi. O, Vedâ hutbesinde de belirttiği gibi Kur’an ve Sünnet’i en değerli miras olarak bırakmış, bu iki temel kaynak etrafında şekillenen İslâm dini ve medeniyeti asırlar boyunca insanlığı aydınlatmaya devam etmiştir.

Salât-ü selâm, tahiyyât-ü ikrâm, her türlü ihtirâm O’na, âline, ashâbına ve etbâına olsun. Rabbim cümlemizi şefaatine nail eylesin. Âmin.

 

DİTİB Hutbe Komisyonu

 

[1] TDV DİA İslam Ansiklopedisi, “Muhammed” maddesinden ihtisaren hazırlanmıştır, Ankara, 2020, C. 30, S. 406-479.
[2]  Âl-i İmrân, 3/144.

 

Cookies erleichtern die Bereitstellung unserer Dienste. Mit der Nutzung unserer Dienste erklären Sie sich damit einverstanden, dass wir Cookies verwenden.

We also use analytics & advertising services. To opt-out click for more information.