Muhterem Müminler!
Allah Rasûlü (s.a.s.) toplumun inşasına kişilerin ihyasından başlamıştır. Güçlü, sağlıklı, güvenli ve medenî bir toplum olmanın önündeki en büyük engelin insanların benlikleri, nefisleri ve dünyevî menfaatleri olduğunu bilmiş, bu sebeple sağlam kaleler inşa etmek yerine, kale gibi sağlam kardeşlik bilinci tesis etmiştir. İnanan mü’minleri kardeş ilan etmiş; onları, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan bir binanın tuğlalarına,[1] benzetmiştir. Bunun da ötesinde “Allah’a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız„[2] buyurarak; ‘birbirini sevmenin‘ iman etmenin ve cennete girmenin temel şartları arasında yer aldığına dikkatimizi çekmiştir. Diğer bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmuşlardır: “Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı hisseden tek bir vücut gibidir.”[3]
Ensar ve Muhacir, böyle bir kardeşliği hücrelerine kadar yaşayarak ortaya koydular. Efendimiz (s.a.s.), asabiyet ve cehaletin çelik ağını kırarak; dilleri, renkleri, gelenek ve görenekleri farklı olmasına rağmen 'iyilik ve takvada yardımlaşan' kardeşlerden örnek bir toplum meydana getirdi.
Aziz Kardeşlerim!
Fakat ne hazindir ki Müslümanlar olarak, Allah Rasûlü’nden sonra bu ulvî mirasa yeterince sahip çıkamadık. Ensar ve Muhacir'in destansı kardeşliği bizlere örnek olması gerekirken hafızalarımızda bir tarih, satırlarımızda bir hatırat oldu. Dünyevi çıkarlar ve güç mücadelelerinin olumsuz etkileri, Kutlu Nebi'nin ardında bıraktığı bu örnek toplumu zedeledi. Bugün müslüman coğrafyalarda dökülen gözyaşları, nefislerimizin, arzu ve heveslerimizin bize unutturduğu kardeşliğimizin ağıtlarıdır. Ne yazık ki bizler, zihinleri bir, yürekleri bir, gayeleri bir, sevgileri bir, hüzünleri bir, kederleri bir kardeşler topluluğu olamadık. Birbirimize kin güttük, nefret duyduk, üstünlük tasladık, kendimiz için istediğimizi mümin kardeşlerimiz için isteyemedik. Haklı ve güçlü olmanın gururunu mümin kardeşlerimizin izzet ve onuruna tercih ettik. Tuttuğumuz takımın kaybetmesine üzüldüğümüz kadar üzülmedik, evsiz-yurtsuz kalan kardeşlerimize. Onları yakan ateşlerin bizi serin bırakacağını zannettik. “Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz?[4] ayetine muhatap olduğumuzu unuttuk.
Muhterem Müminler!
Yüce kitabımız; “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz.[5] buyurarak bizi tek vücut olmaya davet ediyor.
Hutbemi Allah Rasûlü’nün Ashâb-ı Kirâm’da hayat bulan şu sözleriyle bitirmek istiyorum: “(Ey mü’minler!) Birbiriniz hakkında zandan sakınınız. Çünkü zan, sözlerin en yalan olanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı üstünlük taslayıp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın size emrettiği gibi, kardeş olun.„[6]
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Buhârî, Salât, 88.
[2] Müslim, Îmân, 93-94.
[3] Müslim, Birr, 66.
[4] Bakara 2/214.
[5] Âl-i İmrân 3/103.
[6] Müslim, Birr, 30.