Aziz Mü’minler! Kıymetli Kardeşlerim!
Hepimiz maddi ve manevi gelişimimizi anne-babamızın sevgi, şefkat ve merhametine borçluyuz. Çünkü bir çocuğun bedensel gelişimi için anne sütü ne kadar önemli ise ruhsal gelişimi için de anne sevgisi ve baba şefkati de o kadar önemlidir. Annelerimize olan ihtiyacımız hiç bitmez. Annelerimiz başlarımızın tacı, dertlerimizin ilacı, gönüllerimizin sultanıdırlar. Şair ne güzel demiş:
Ana başa tâc imiş,
Her derde ilaç imiş.
Bir evlat pîr olsa da,
Anaya muhtaç imiş.
Diğer yandan annelerimizle birlikte babalarımızın da üzerimizde şüphesiz çok büyük hak ve emekleri vardır. İyilik ve yardımlaşmanın, ağırbaşlılık ve sorumluluğun sembolü olan babalarımız; soğuk-sıcak, yaz-kış demeden, gece-gündüz çalışır çabalar helalinden kazanır, maddeten ve manen büyüyüp gelişmemize ve hayata atılmamıza katkıda bulunurlar. Baba sevgisi ve desteği de çocuklar için çok önemli bir güç kaynağıdır.
Değerli Kardeşlerim!
Dünya’da sevgi, saygı ve iyiliğe en fazla layık olan kişilerin başında anne ve babalar gelmektedir. Dünyaya geldikten sonra öğrendiğimiz ilk kelimelerden biri anne ise, diğeri babadır. Bizi onlar kadar içten, karşılıksız seven bir başka insan yoktur. Onların varlığı, paha biçilmez bir hazine, yoklukları da hiçbir zaman doldurulamayacak bir boşluktur.
Muhterem Kardeşlerim!
Dünyaya gelmemize vesile olan ve bizleri yetiştirip büyüten anne ve babalarımıza karşı görevlerimizin başında; onlara karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmak, ihtiyaçlarını gidermek, hastalık ve yaşlılık sebebiyle zor durumlarında yardımlarına koşmak, varsa sıkıntılarını ve kederlerini paylaşmak, Allah’a itaatsizliğin dışındaki isteklerini yerine getirmek gelir.
O şefkat abidelerini yılın belli günlerinde hatırlayıp diğer zamanlarda hatırlamamak, dini değerlerimize ve geleneklerimize asla uygun değildir. Hatta anne ve babalarımıza karşı görev ve sorumluluklarımız, onlar vefat ettikten sonra da devam etmektedir. Nitekim sahabeden birisi Rasûlüllah (s.a.s.)’e gelerek; ”Yâ Rasûlallah! Ana ve babamın vefatlarından sonra da onlara yapabileceğim bir iyilik var mıdır?” diye sorunca; Efendimiz (s.a.s.); “Evet, onlar için dua ve istiğfar eder, vasiyetlerini yerine getirir, akrabalarını görüp gözetir, dostlarına da ikram edersin.” [1] buyurmuşlardır.
Muhterem Mü’minler!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), diğer bir hadisinde de; “Allah’ın rızası, anne-babanın rızasında, Allah’ın öfkesi de anne-babanın öfkesindedir.”[2] buyurmuşlardır. Mü’min olarak bizlere düşen görev, anne ve babalarımıza iyi bir evlat olarak onların rızasını kazanmak ve hayır dualarını almaktır. Çünkü Hz Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: “Üç dua vardır ki, bunlar mutlaka kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası, anne-babanın evladına duası.”[3]
Hutbemi, anne-babayla ilişkimizi düzenleyen İsrâ suresinin 23 ve 24. ayetlerinin mealiyle bitiriyorum: ”Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “öf!” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup gözettikleri gibi sen de onlara merhamet et."
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Ebû Dâvûd, Edeb, 120.
[2] Tirmizî, Birr, 3.
[3] İbn Mâce, Dua, 11.