Affet

Değerli Mü’minler!

Allah’ın Elçisi, Mekke’de türlü eza ve cefaya katlanarak sürdürdüğü davetine artık karşılık bulamıyordu. Mekke adeta duvar kesilmişti. Çağrısına cevap verebilecek birkaç kişi bulabileceği umuduyla Tâif’e gitti. Ne acı ki, davetine başlar başlamaz, Tâif halkı, kadını-erkeği, genci-yaşlısıyla Peygamberimiz’e saldırarak onu taş yağmuruna tuttular. Üstü başı kan revan içinde kalmıştı. Tâif’ten uzaklaştı, bir kayanın dibine çömeldi. Cebrail (a.s) gelerek, dilerse Tâif halkını helak edebileceğini söyleyince Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) “Hayır, onların helak edilmesini değil, çocuklarından bir kişinin hidayet bulmasını dilerim.” cevabını verdi.[1]

Kardeşleri tarafından kuyuya atıldıktan sonra yok pahasına köle pazarlarında satılan Hz. Yusuf (a.s) da kendisine bu kötülüğü reva gören kardeşleriyle karşılaştığında onlara şöyle demişti: “(Beni kuyuya atmış olmanıza karşılık) bugün sizi kınayacak değilim. Allah sizi affetsin. Çünkü O, merhametlilerin en merhametlisidir.”[2]

Kardeşlerim!

İnsanlar arası ilişkinin en güzel ve yapıcı davranışlarından birisi affetmektir. Affetmek; anlaşmazlığın, kavga ve çekişmenin adeta panzehiridir. Özgüvenin, insan-ı kâmil olmanın en önemli göstergesidir. Ahlakî olgunluğun zirve noktasıdır. Cenab-ı Hakk bile affetmeyi ve merhameti kendisine vacip kılmıştır. Bundan dolayı affedici olmak mü’min olmanın bir gereği ve kemal şartı sayılmıştır. Nitekim affedici olmak Kur’an-ı Kerim’de şöyle övülmektedir: “O (mü’minler), öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah böyle iyilik yapanları sever.”[3]
Kardeşlerim!

Yüce Kur’an’ın “Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir!”[4] emrine muhatap mü’minler, birbirlerine sevgiyle bağlıdırlar ve onlar birbirlerine kin tutmazlar, birbirlerine haset etmezler, birbirlerine sırt çevirmezler, birbirleriyle olan münasebetlerini kesmezler. Birbirlerine üç günden fazla dargın durmazlar. Allah’ın emrettiği gibi kardeş olurlar.[5]
Değerli Kardeşlerim!

İnsan beşerdir; şaşabilir.  Bazen Rabbine karşı gelerek günaha düşebileceği gibi, bazen de arkadaşına, komşusuna ve çevresine karşı gönül kırıcı davranışlar içine girmiş olabilir. Gönül kırıcı bir muameleye muhatap olan mü’minlere yakışan şey,  kötülüğe aynıyla cevap vermek olmamalıdır. Kötülüğe kötülükle mukabele etmek aciz ve zayıf insanların davranışıdır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de “Güçlü, güreşte rakibini yenen değil, kızgınlık anında öfkesini yenen kişidir.”[6] buyurarak bu gerçeğe işaret etmişlerdir. Gönül kırıcı davranışlarla karşılaşan bir kişinin asıl yapması gereken şey, sabretmek ve affetmeye çalışmak olmalıdır. Zira Cenab-ı Hakk böyle davranan mü’minlerin ancak şeref ve itibarlarını artıracağını[7] müjdelemiştir.


DİTİB Hutbe Komisyonu

 

[1] Buhârî, Bed'ul-Halk, 7.
[2] Yusuf, 12/92.
[3] Âl-i İmrân, 3/134.
[4] A’râf, 7/199.
[5] Buharî, Edeb, 57.
[6] Buharî, Edeb, 76.
[7] Tirmizî, Zühd, 17.

Cookies erleichtern die Bereitstellung unserer Dienste. Mit der Nutzung unserer Dienste erklären Sie sich damit einverstanden, dass wir Cookies verwenden.

We also use analytics & advertising services. To opt-out click for more information.