Muhterem Müslümanlar!
Rasûlüllah (s.a.s.)’in mübarek sözlerinin derlendiği en kıymetli eserlerden olan Sahîh-i Buhârî, “Ameller niyetlere göredir.”[1] hadis-i şerifi ile başlar. Çünkü niyet, amellerin kabul terazisidir. Namazımızı fiziksel aktivite ve haccımızı turistik bir seyahat olmaktan çıkarıp da ibadete dönüştüren niyettir. Niyet hem başlangıç, hem de sonuçtur. İşte evlilik ve aile hayatı da böyledir. Kur’an-ı Kerim’de eşler arasında büyük bir sevgi ve rahmet bağı olarak nitelendirilen, [2] nikâh da samimi niyet, içten iyi ve güzel duygularla başlar. Ve öyle de devam etmelidir.
Zira aile, insanların birbirlerine karşı en fazla hak ve hukuk oluşturdukları kurumdur. Bu sebeple Allah Rasûlü, aile içi hukuk konusunda ümmetini hassas olmaya davet etmiş, eşlerin ve aileyi oluşturan bireylerin birbirleri üzerindeki hak ve sorumluluklarını daima hatırlatmıştır. “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlaki bakımdan en güzel olan ve ailesine şefkat ve yumuşaklıkla davranandır.”[3] buyuran Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda en güzel örnekliği de bizzat kendisi sunmuştur.
Değerli Mü’minler!
Modern çağın getirdiği haz ve hız odaklı hayatta, her şeyin olduğu ama huzurun olmadığı yuvalarda, kayıp bir hazine gibi peşine düşülmesi gereken iki büyük değer vardır ki, bunlar adalet ve ihsandır. Bu değerler, bize her Cuma namazında hutbeden sonra okunan ayet-i kerimelerle[4] sürekli hatırlatılır. Tatlı dil, güler yüz, sadâkat, vefa, fedakârlık ve merhamet, hep ihsandan beslenen duygulardır. İhsan duygusunu besleyen de Allah’ın rızasını kazanma arzusudur. Dünyadaki yegâne hedefimiz ve asıl niyetimiz bu değil midir? Öyleyse en küçük tartışmalarda bile haklı ve üstün gelme gayretiyle zamanda, mekânda ve kaderde bize eş olanı üzerek şeytanın safında yer almanın kime ne faydası vardır? Nefsimizin galip geldiği kavgalarda yitirdiğimiz huzurumuz ve cennetimiz ise bu tartışmaların kazananı kimdir?
Öyleyse müslümanlar olarak bizler, kadını ve erkeğiyle, dava birliği içinde omuz omuza vererek özgür bir irade, samimi bir niyet, hikmet ve hakikat bilgisiyle, çatışmaya değil dostluğa talip olmalıyız. Zira ancak bu şuurla yol alanlar, geleceğini inşa edebilir, huzurlu ve mutlu bir toplum oluşturabilirler.
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Buhârî, Bed’ul-Vahy, 1.
[2] Rûm, 21/21.
[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/250.
[4] Nahl, 16/90.