Muharrem Ayı ve Hicret’in 1442’nci Yılı: “Hepimiz Muhaciriz!”

Aziz Kardeşlerim, Değerli Mü'minler!

İnsanlık tarihini anlamak, peygamberler tarihini bilmekten geçer. Gerek milattan önce gerekse milattan sonra insanlığın zihninde iz bırakan en önemli hadiseler, peygamberler ve onların mücadeleleriyle alakalıdır. Bu hadiseler, insanlığın geçmişinde dönüm noktaları olmuş ve insanlığın gidişatını şekillendirmişlerdir.

Değerli Mü'minler!

Tarihte pek çok göç hadisesi yaşanmıştır. Örneğin Kavimler Göçü özellikle Avrupa’nın şekillenmesinde oldukça derin izler bırakmıştır. Ancak şu bir gerçek ki, hiçbir olay Hz. Peygamber’in (s) Medine’ye göçü kadar insanlık tarihini etkilememiştir. Bildiğiniz gibi, İslâm’ın yayılmaya başladığı Mekke döneminde Sevgili Peygamberimiz ve ilk müslümanlar büyük baskı, şiddet ve işkencelerle karşılaştılar. Sosyal ve ekonomik ambargolara maruz kaldılar. Bu sebeple ilk müslümanlar önce Habeşistan’a, sonra da Medine’ye hicret ettiler. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ve ashâb-ı kirâm, doğup büyüdükleri ve çok sevdikleri şehirleri Mekke’den ayrılmak durumunda bırakıldılar.

Müminlerin imanlarıyla imtihan edildiği bu göç, insanlığın İslâm’ın evrensel çağrısıyla buluşmasına vesile olan, en önemli hadiselerden biri olmuştur. Miladî 622 yılının Muharrem ayında gerçekleşen bu olay, daha sonra Hazreti Ömer zamanında takvim yılının başlangıcı olarak kabul edilmiştir.

Hicret, onu bizzat tecrübe eden Hz Peygamber’in ifade ettiği üzere, çok çetin bir işti. Herkesin kolayca hakkını veremeyeceği büyük bir fedakârlıktı. Müslümanlar sırf dinlerini özgürce yaşayabilmek uğruna her şeylerini Mekke’de bırakıp başka bir diyara göç etmişlerdi. Onlar ne rahat bir yaşam ne de hicret edilen yerin zenginliğinin peşindeydi. Onlardan razı olan Cenâb-ı Hak ise kendi yolunda yapılacak olan bu fedakârlığın karşılığını şöyle müjdelemekteydi. “Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim Allah'a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”[1]

Aziz Mü’minler!

Hicret sadece tarih ve mekân boyutuyla değil,  manevi boyutuyla da dinamik bir hadisedir. Bu yönüyle bugün ve her zaman bizim için de bir hicret söz konusudur. Fakat bu hicret, göç edecek yer ve yurt aramak değil; her durumda daha iyinin, daha güzelin peşinde koşmak, İslâm’ı samimiyetle yaşamaya çalışmak, Allah’ın yasaklarını terk etmekle gerçekleşir.[2]

Diğer yandan her insan, doğumuyla başladığı dünya hayatının muhaciridir aynı zamanda. Hz. İbrahim (a.s)’in dediği gibi, hepimiz Rabbimize hicret ediyoruz.[3] Geçici olan bu dünyadan, ebedi olan gerçek âleme doğru göç eden muhacirleriz biz.

Hutbeme son verirken, dün, yani Perşembe günü itibariyle idrak ettiğimiz hicretin 1442’nci yıldönümünün hayırlara ve Ümmet-i Muhammed’in salah ve necatına vesile olmasını Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyor, hepinize huzurlu, bereketli, sağlıklı, taat ve iyilik dolu uzun ömürler diliyorum.

 

DİTİB Hutbe Komisyonu

 

[1] Nisâ, 4/100.
[2] Buhârî, İmân 4.
[3] Ankebût, 29/26.

Cookies erleichtern die Bereitstellung unserer Dienste. Mit der Nutzung unserer Dienste erklären Sie sich damit einverstanden, dass wir Cookies verwenden.

We also use analytics & advertising services. To opt-out click for more information.