Kardeşlerim! Aziz Müminler!
Takvimler, 1 Mayıs 1886 tarihini gösterdiğinde dünyamız, küresel çapta büyük ses getiren bir gösteriye ev sahipliği yaptı. Daha insanî bir çalışma ortamı elde etmek isteyen yaklaşık yarım milyon işçi, tüm önyargıları bir kenara bırakarak zencisiyle-beyazıyla, genciyle-yaşlısıyla, kadınıyla-erkeğiyle aynı amaç doğrultusunda kenetlendi. Dünya genelinde bir farkındalığın oluştuğu o gün; “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak belirlendi. Birçok ülkede de 1 Mayıs günü resmî tatil olarak ilan edildi.
Aziz Müminler!
Her birimiz ilahi yasa gereği birbirinden farklı kabiliyetlere yatkın özellikte yaratıldık.[1] El emeğiyle geçinmenin, peygamberlerin sünneti olduğunu bilerek, kimimiz ticarete atıldık, kimimiz esnaf olduk. Kimimiz çiftçilik yaparak ekmeğimizi topraktan, kimimiz maden ocaklarında ekmeğimizi taştan çıkardık. Eğitimde, sağlıkta, sanatta, bilimde, hizmet sektöründe ve daha birçok alanda insanlık için değer ürettik, üretmeye de inşallah devam edeceğiz.
Mümin; “insan için yalnızca kendi çalıştığının karşılığı vardır”[2] ayetine güvenen ve bu doğrultuda hareket eden bilinçli insan demektir. Mümin, ahireti kazanma mücadelesini sürdürürken, dünyadan da nasibini unutmamalı;[3] sanki ölmeyecekmiş gibi dünya için, hemen ölecekmiş gibi ahiret için çalışan bir denge insanı olmalıdır. Yediği en hayırlı lokmanın, alın teriyle kazanarak yediği lokma olduğunu bilen, ‘alan el’ değil; ‘veren el’ olmak için mücadele veren çalışkan insan olmalıdır mümin.
Hangi sektörde ve hangi alanda çalışırsa çalışsın, işini düzgün yaptığı için tercih edilen kişi olmalıdır mümin. Kendi çıkarlarını savunduğu gibi işverenin de çıkarını koruyan güvenilir bir insan olmalıdır mümin. Bünyesinde çalıştırdığı işçilerin haklarını gözeten, adalet ve hakkaniyeti ilke edindiği için çalışanlarından daima hayır dua alan örnek bir işveren olmalıdır mümin. Rabbim böyle örnek müminler olma yolunda bizlerden yardım ve desteğini hiçbir zaman esirgemesin.
Kardeşlerim!
Unutmayalım ki; Peygamberimiz de bir emek insanıydı. O, küçük yaşlarda çobanlık yapmış, gençlik yıllarında ticaretle meşgul olmuştu. Emek vermeyi, alın teri dökmeyi daima teşvik eden rahmet peygamberi; tembelliği, sorumsuzluğu ve emeksiz kazancı ise asla tasvip etmemişti. Bir gün, kendisine gelerek maddi yardım isteyen yoksul birine, evindeki eşyaları satmasını, elde ettiği parayla bir balta almasını ve odunculuk yaparak ailesini geçindirmesini söylemişti.[4] Bizler, işte böylesi bir emek peygamberinin ümmeti olarak, tembelliği nasıl kendimize meslek edinebiliriz?
Bizler, ailesini geçindirmek için çalışan ve kazma-kürek tutmaktan elleri nasır bağlayan bir sahabenin ellerini, tüm emekçilerin ellerini öper gibi öpen[5] bir peygamberin yol arkadaşları olarak emeği ve emekçiyi nasıl hor ve hakir görebiliriz? Bizler, duaya ellerini-yani elinin emeğini, gayret ve çabasını-Rabbine sunarak başlayan, kul olarak elinden geleni yaptığını arz edip, elinden gelmeyenleri Allah’a ısmarlayan, duası bitince yine ellerini alnının teriyle buluşturan bir dinin mensupları olduğumuzu nasıl unutabiliriz?
Kardeşlerim! Aziz Müminler!
Dünya genelinde alınan salgın hastalık tedbirleri gereği son birkaç ayda birçok işletme kapanmak durumunda kaldı. Her birimiz çalışamamanın ve üretememenin hayatımızı nasıl olumsuz etkilediğine hep birlikte şahit olduk. Bu süreç bizlere aynı zamanda, birbirimize ne kadar muhtaç olduğumuzu hatırlattı.
Ellerimizin kıymetini çok daha fazla kavradığımız şu günlerde, geliniz hep birlikte emeklerimizin de kıymetini anlamış olalım. Rabbim bizleri emek ve gayretten uzak eylemesin. Rabbim bizleri tembellikten, acizlikten, çaresizlikten muhafaza eylesin. Cumamız mübarek olsun.
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Leyl; 92/4
[2] Necm; 53/39
[3] Kasas: 28/77
[4] Ebu Davut; Zekat, 1641
[5] Tıbyan