Değerli Mü’minler!
Geliniz, bugün sizlerle yüzyıllar öncesine, Sevgili Peygamberimiz’in o mutlu dönemine, gidelim. Yine böyle bir Mart ayı ve günlerden Cuma’ydı. Mü’minler hac sebebiyle Allah’ın Elçisi’yle birlikte bir arada bulunmanın coşkusuyla Arafat meydanını doldurmuştu. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) ilk ve son haccını yapıyor; Arafat meydanında Kasvâ adlı devesinin üstünde kendisine inanmış 124.000 ashabına hitap ediyordu. Yaklaşık 3 ay sonra vefat edecek olan Allah’ın Elçisi vasiyetini açıklar gibi şöyle sesleniyordu: „Ey insanlar! Bilmiyorum, belki de bugünden sonra burada sizinle bir daha buluşamayacağım. Allah’ın rahmeti bugün sözümü işitip onu iyice kavrayanların üzerine olsun!“[1] Kardeşlerim! Biz de can kulağıyla dinleyelim ki; O’nun rahmet dileği bizi de bulsun.
Değerli Müslümanlar!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in İslam’ın evrensel değerlerini tüm insanlığa açıkladığı o günkü mesajlarına, 14 asır sonra insanlık o kadar muhtaç ki… Bu ihtiyaç, dünyanın dört bir tarafındaki mazlumların feryatlarıyla her geçen gün daha derinden hissediliyor. O gün on binlerce mü’mine ulaşan Peygamberimiz’in; “Biliniz ki, bu şehriniz Mekke ve bu gününüz nasıl mukaddes ise mallarınız ve canlarınız da aynı şekilde mukaddes ve dokunulmazdır. Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz”[2] çağrısı bugün ulaşsaydı vicdanlara; her gün çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç-yaşlı yüzlerce masumun ölmesiyle, ölür müydü insanlık?
“Ey insanlar! Biliniz ki Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Bütün insanlar Âdem’den, Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur.”[3] diyen sesini duysaydı 21. Yüzyıl insanı; yeryüzünün tek sahibi olan Allah’ın çizmediği sınırları, haritalara, akıllara, kalplere çizip, “sen şu dindensin, sen şu ırktansın, sen şu renktensin, sen şu ülkedensin” diyerek binlerce parçaya bölünüp birbiriyle savaşır mıydı? Yaşadığımız toplumda şahit olduğumuz can yakıcı örneklerde olduğu gibi, bir insanı öteki görüp canına ve malına kasteder miydi?
Muhterem Müslümanlar!
İnsanlığın bu hali, mazlumların bu çaresizliği, tıpkı nübüvveti döneminde hüzün yılını yaşayan Peygamber Efendimiz’i hatırlatıyor bizlere. Çaresizliğin kendisini çepeçevre kuşattığı bir zamanda Mirac’la nimetlendirilen Peygamberimiz gibi, insanlık da bu gün ayrımcılık, terör, savaş, salgın gibi hayatı zehir eden küresel bunalım ve krizlerden bir çıkış yolu arıyor. Biz bu çıkışın ilahi mesaja yönelmekle gerçekleşebileceğine inanıyoruz. İnsanın yalnızlığının, dert ve sıkıntılarının, çaresizlik ve bunalımının ancak Allah’a yönelmekle, O’nun dünya ve ahiret dengesini gözeten emir ve yasaklarına uymakla sükun bulabileceğine inanıyoruz.
Evet Mirac, insanlara, tükendim dedikleri en zor zamanlarında bile her şeyi gören ve bilen Rabblerinden ümit kesmemeleri gerektiğini öğretir. Her zorlukla beraber bir kolaylığın olduğunu hatırlatır. Rabbimizin rahmetinin biz kullarını çepeçevre kuşattığını gösterir. Mirac, Sevgili Peygamberimiz’in Allah’a yakınlığının sembol yolculuğudur. Bizim Allah’a yakınlaşmamızın en önemli yolu ise Mirac hediyesi olan 5 vakit namaz ve kulluğun özü olan secdedir. Nitekim Allah Resulü, “Kulun Rabbine en yakın olduğu an, secde anıdır; secdede duayı çokça yapın.”[4] buyurmaktadır. Yine kendisine hizmet eden bir sahabiye, hizmetinin karşılığı olarak kendisinden bir şey dilemesini isteğinde, “Cennette seninle beraber olmayı isterim, ya Resulallah!” cevabını alınca, Peygamber Efendimiz; “Öyleyse isteğinin gerçekleşmesi için çok secde ederek bana yardımcı ol!”[5] buyurmuştur. Bu hadis-i şeriflerden de anlıyoruz ki, Allah’a yakınlaşmanın, O’nun rızasını kazanmanın ve Peygamber Efendimiz’e komşu olmanın yolu namaz kılmaktan ve secdeleri çoğaltmaktan geçmektedir.
Aziz Kardeşlerim!
Yarın akşam idrak edeceğimiz Mirac Kandili’nin aydınlık iklimini fırsat bilerek, secdelerimizi çoğaltalım, günahlarla kirlenen kalplerimizi tövbe ve istiğfar ile temizleyelim. Bizi birbirimize düşman eden kötülükleri içimizden söküp atalım. Birlik, beraberlik ve dayanışma içerisinde olduğumuz sürece Allah’ın yardımıyla, her zorluğun üstesinden geleceğimizi bilelim. Özellikle toplum olarak farklı imtihan süreçlerinden geçtiğimiz şu günlerde salgın hastalıklarla ilgili tedbirlere riayet, bu imtihanların sebeplerini tefekkür edelim. Bu zor günlerde paylaşmayı ve yardımlaşmayı ihmal etmeyelim. Bu gece Mirac’ın hediyesi şu ayetlerle bol bol dua edelim: “Ey Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme. Bizi affet, bizi bağışla ve bize merhamet et. Sen bizim Mevla’mızsın [...]”[6]
Allah’ım, gönüllerimizi günahlardan, çevremizi salgın hastalıklardan temizle ki, Ramazan’a yaklaştığımız şu günlerde bizleri mabetsiz, camilerimizi de cemaatsiz bırakma. Bağışlamana, senden gelecek her hayra ve şifaya muhtacız. Bizlere gerekli tedbirleri alacak gücü ve sabrı, bu durumdaki hikmeti anlayacak feraseti bahşeyle! Amin.
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Buhârî, Ḥac, 132; Müslim, Ḥac, 147.
2] Buhârî, Meġāzî, 78
[3] Şuabu’l-İman, 7/162, H. No: 4774.
[4] Müslim, Ṣalât, 215; Nesâî, Daʿavât, 118.
[5] Müslim, Ṣalât, 226.
[6] Bakara, 2/286.