Hayatı İbadet Kılmak

Muhterem Mü’minler!

Kur’an-ı Kerim, canlı cansız her varlığın Allah ile kulluk ilişkisi içerisinde olduğunu, fıtrî ve derûnî bir bağ ile Allah’a yöneldiğini haber vermektedir. Göklerde ve yerde olan her şey, kendi varlık tarzına ve ifade biçimine göre Allah’ı anmakta, O’na boyun eğerek secde etmekte, O’nu övgü ile anıp yüceltmekte, dua ve ibadetle O’na yakınlaşmaya çalışmaktadır. Nitekim Hac Suresi’nin 18. ayet-i kerimesinde Yüce Allah bu gerçeği şöyle ifade etmektedir: “Görmedin mi, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedirler.”[1]

Aziz Kardeşlerim!

Yüce Yaratıcı’yı bulma ve O’na yönelme arzu ve ihtiyacı ile insanı yaratan Yüce Allah, hayatı ve ölümü kimin daha güzel işler yapacağını sınamak için yarattığını ifade etmiştir.[2] Nitekim O, insanın yalnızca iman etmesinin kurtuluş için yeterli olmayacağına işaret ederek şöyle buyurmuştur: “İnsanlar sadece ‘inandık’ demeleriyle bırakılacaklarını ve imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar.”[3] Bu anlamda Rabbimiz Kur’an’da imandan söz ederken devamlı olarak ameli, yani güzel, iyi ve yararlı davranışları zikredip kendisine ibadet edilmesini istemektedir. Hz. Peygamber’e “sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et”[4] buyuran Yüce Allah, böylece inananlardan ibadetlerini ömür boyu ve sürekli olarak yapmaları gerektiğine işaret etmiştir.

Ancak hal böyle iken, Rabbimize karşı kulluğumuzda zaman zaman zafiyete düşmekte, O’na karşı sorumluluğumuzu unutmakta, üzerimizdeki hakkı olan ibadetleri ihmal etmekteyiz. Öyle ki, namazı yaşlanınca kılma, emekli olunca hacca gitme ve bütün ihtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra infak etme gibi yanlış düşünceler, ibadet hayatımızı sınırlandırmakta ve belli zamanlara hapsetmektedir.

Kıymetli Mü’minler!

Allah’a kulluk ve bağlılık, O’nu anma ve yüceltme, O’na yakınlaşma, rızasına kavuşma niyet ve arzusu ile gerçekleştirilen her türlü söz, düşünce ve eylem ibadet kapsamına girmektedir. Bu çerçevede ibadet hayatın her anını ve her alanını kuşatan bir kulluk göstergesidir. Namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetlerin yanında ana-babaya, akrabaya, komşuya, yoksula ve yetime karşı sorumluluklarımız, hastaya, yaşlıya, engelliye karşı ilgilerimiz, beden ve çevreye karşı duyarlılığımız hayatımızın her anını kuşatan ibadetlerdir. Aynı şekilde güzel sözümüz, gülen yüzümüz, selamlarımız, hak ve hukuka riayetimiz, alın terimiz, helal kazancımız hatta haram ve günahlardan kaçışımız kısacası Allah rızasını elde etmek için zamana, mekâna ve kişiye indirgemeden yedi gün yirmi dört saat boyunca yapıp ettiklerimiz, sözlerimiz ve düşüncelerimiz hep ibadettir. Mü’minlerin hayata yönelik bu bakış açısı Kur’an’da şöyle özetlenmiştir: “De ki: Namazım, her türlü ibadetim, hayatım ve ölümüm âlemlerin rabbi olan Allah içindir.”[5]

Hutbemi konumuzla ilgisi olduğunu düşündüğüm şu hadis-i şerifle bitirmek istiyorum: “Hepiniz her gün her bir eklemi karşılığında bir sadaka (borcu) bulunarak sabahlar. Sonra kişinin kıldığı her namaz kendisi için bir sadaka olur. Tuttuğu her oruç bir sadaka, her tesbih ve tekbiri bir sadaka olur. Karşılaştığı bir kimseye selam vermesi bir sadaka olur. İyiliğe çağırması bir sadaka, kötülükten sakındırması bir sadaka, eziyet veren bir engeli yoldan kaldırması da bir sadaka olur.”[6]

 

DİTİB Hutbe Komisyonu

 

[1] Hac 22/18.
[2] Mülk, 2.
[3] Ankebut, 2.
[4] Hicr 15/99.
[5] En’am 6/ 162.
[6] Ebû Davûd, Tatavvu 12.

 

Cookies erleichtern die Bereitstellung unserer Dienste. Mit der Nutzung unserer Dienste erklären Sie sich damit einverstanden, dass wir Cookies verwenden.

We also use analytics & advertising services. To opt-out click for more information.