Aziz Kardeşlerim!
Okumuş olduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah katında din İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra, sırf aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah, hesabı çok çabuk görendir.”[1]
Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Kim kalbiyle tasdik ederek Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet ederse, Allah ona cehennemi haram kılar.”[2]
Kıymetli Müminler!
Tevhid, Yüce Rabbimizin varlığını ve birliğini gönülden tasdik etmek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Bütün peygamberler, tevhid inancını yeryüzünde yaymak ve egemen kılmak üzere gönderilmiştir. Onlar bu uğurda çetin mücadeleler vermişler, ağır imtihanlara tabi tutulmuşlardır.
Tevhid inancının son elçisi olarak görevlendirilen Peygamberimiz de, Allah’ın varlığını ve birliğini tüm insanlığa yeniden tebliğ etmiş; insanları yalnızca Allah’a kul olmaya ve insanca bir yaşayışa davet etmiştir. Kısa bir sürede şirk toplumundan, bir olan Allah’a iman eden muvahhit bir toplum inşa eden Peygamberimiz’in Mekke’de yaktığı tevhid meşalesi her geçen gün yayılmış; bu meşale ile karanlıklar, aydınlığa; zulüm, adalete; kin ve nefret, şefkat ve merhamete dönüşmüştür.
Kardeşlerim!
Sadece bir inanç ve düşünce sistemi olmayan Tevhid, aynı zamanda bir hayat tarzı ve yaşama biçimidir. Tevhid inancının bireysel hayattaki tezahürü, bu inancın gerektirdiği şekilde yaşamak; Rabbimize, kendimize, çevremize ve kâinata karşı sorumluluğumuzun bilincinde olmaktır.
Tevhid inancının toplumsal hayattaki karşılığı ise vahdettir. Vahdet; birlikte yaşama şuuruna sahip olmak; ortak değerler etrafında kenetlenmek; ortak ideallere yönelmek; Allah yolunda her türlü çıkarı bir kenara bırakarak varlığımızı, yokluğumuzu, acılarımızı, sevinçlerimizi, dualarımızı ortak kılmak; Müslümanların bölünüp parçalanmasını engellemek için var gücümüzle çalışmaktır.
Aziz Kardeşlerim!
Bütün peygamberlere ve peygamberler aracılığıyla gönderilen bütün kitapların asıllarına iman eden mü’minler olarak bizler, iman ve şehadet ederiz ki, Allah katında kıyamete kadar geçerli olan tek din İslam’dır. Bütün insanlığın ebedi kurtuluşu, dünya ve ahiret saadeti, Kur’an-ı Kerim’in hayat veren mesajlarına, Resûlullah Efendimiz’in eşsiz örnekliğine teslim olmaya bağlıdır. Gönülden kelime-i şehadet getiren, Allah’ın huzuruna itaatle, hayır ve iyiliklerle çıkan her mü’minin, rahmet-i ilahiyeye mazhar olacağı, aksine hareket edenlerin ise kendilerine yazık edecekleri Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir: “Her kim İslam’dan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecektir. Ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”[3]
Hutbemi Kur’an-ı Kerim’de bizlere öğretilen şu dualarla bitirmek istiyorum: “Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma, bize tarafından bir rahmet bağışla! Kuşku yok ki lütfu bol olan yalnız sensin”[4]. “Ey Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla! Ayaklarımızı dinin üzere sabit kıl! Ve kâfirler gürûhuna karşı bize yardım et, bize zafer ihsan eyle!”[5]
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Âl-i İmrân, 3/19.
[2] Buhârî, İlim, 49.
[3] Âl-i İmrân, 3/85.
[4] Âl-i İmrân, 3/8.
[5] Âl-i İmrân 3/147.