Ömrü Bereketlendiren Ziyaret: Umre

Kardeşlerim! Aziz Müminler!

Kâbe’yi ziyaret etmek; Allah’ın insanlar üzerindeki hakkı,[1] Müslümanın gerçekleştirmeyi hayal ettiği en büyük özlemidir. İbadet maksadıyla gidilen kutsal topraklarda yerine getirilmesi gereken dini vecibelerin, Kurban Bayramı arifesinden başlayarak beş günlük süre içerisinde yapılmasına “Hac”; bu tarihlerin dışında farklı günlerde yapılmasına “Umre” denir.

“Küçük hac” olarak da ifade edilen Umre; ömrü “imar” etme okuludur. Bu okulda; maddî ve yüzeysel değil, manevî ve derinliği olan bir eğitim imkânı sunulur. Kutsal topraklarda insan hem geçmişe hem geleceğe doğru bir yolculuğa çıkar. Bir taraftan Kâbe’yi imar ve inşa eden, bu topraklarda tevhid mücadelesi veren peygamberlerin yaşadıklarını düşünür; diğer yandan ölüm ve sonrasının mahşer ve hesap gününü prova eder.

Allah’ın işaretlerinden[2] oluşan bu kutlu yolculuğun amacı; bu sembollerin öğrettiği hakikatlerden dersler alarak hayatımıza yepyeni bir bakış açısı kazandırabilmektir. Bu okulun ilk dersi hicrettir. İnsan evvela, yurdundan yuvasından, sevdiklerinden hicret etmeyi öğrenir. Giyilen ihram elbisesi, öldükten sonra bize giydirilecek olan kefeni sembolize eder.  Yolculuk öncesi alınan helallikler, ölmek üzereyken istenen helalliği çağrıştırır. Öze dönüşü sembolize eden bu yolculuk bir gurbet yolculuğu değil, aslında bir memleket yolculuğudur.

Kâbe; özgürlük evidir.[3] Kâbe’yi ilk defa görenler önce gözyaşlarını, sonra vicdanlarını özgürleştirir. Taştan yapılmış olan bu mübarek ev, ona bakanların, ona dokunanların kalplerini sakinleştirir. Kâbe’yi merkeze alarak yapılan dönüşler, hayatı Allah merkezli yaşamayı öğretir.

Safâ ve Merve; imanın en büyük imkân olduğunu öğreten Hacer annemizin destan yazdığı mekânlardır. Hacer’in evladına su bulmak için koşturduğu bu tepeler; zorlu hayat yolculuğumuzda umudumuzu asla kaybetmeden sonuna kadar mücadele etmeyi öğretir. Zira insan rahmete ulaşmak için zahmet çekmelidir. Zemzem; işte böylesi bir alın teri, gözyaşı ve gayretin ödülüdür.

O beldelerde her yerin ayrı bir hatırası, bambaşka bir öğretisi vardır. Kur’an’ın ilk ayetlerinin nazil olduğu Nûr dağı, hicret yolculuğunda efendimize sığınak olan Sevr mağarası; sembollerle dolu Arafat, Mina, Müzdelife… Ders almak isteyenlere dağ-taş bile çok şeyler anlatır. Ve her metrekaresinde acı-tatlı hatıraların yaşandığı hicret diyarı nurlu şehir Medine… Mescid-i Nebevî’de Efendimiz’in secde ettiği mekânda namaz kılmanın, defnedildiği hücre-i saadet önünde onu selamlamanın insana verdiği huzur bir başkadır.

Değerli Müminler!

Pandemi sebebiyle kısıtlanan umre ziyaretleri, normalleşme süreciyle birlikte hamdolsun tekrar başlamış bulunuyor. Pandemi sonrası ilk umre yolcularımızı Mart ayı içerisinde uğurlamış olacağız. Ramazan umremizi de 14 Günlük olarak 4-17 Nisan ve 10-23 Nisan tarihleri arasında planlamış bulunuyoruz.

Geliniz, pandemi döneminde uzak kaldığımız evimize, Allah’ın evine, yeniden dönelim. Dünyanın herhangi bir yerini görememek bir mü’min için kusur sayılmaz. Fakat imkânı olduğu halde, medeniyetimizin altın kaynağı,  Hz. Âdem’in, Hz. İbrahim’in ve Efendimiz’in mücadele yurdunu dünya gözüyle görememek, hac ve umrenin ders ve kazanımlarından mahrum kalmak bir mümin için ne büyük bir kayıptır.

Rabbim bizleri kaybedenlerden değil, kazananlardan eylesin. Bu kutlu yolculuğa niyetlenen kardeşlerimizin niyetlerini Rabbim kabul eylesin. Cumamız mübarek olsun.

 

DİTİB Hutbe Komisyonu

 

[1] Âl-i İmran, 3/97
[2] Hac, 22/32
[3] Hac, 22/29

Cookies erleichtern die Bereitstellung unserer Dienste. Mit der Nutzung unserer Dienste erklären Sie sich damit einverstanden, dass wir Cookies verwenden.

We also use analytics & advertising services. To opt-out click for more information.