بِسْمِ اللهِ الْرَّحْمَنِ الْرَّحِيمِ
[Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla]
“Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler.”
[Fetih sûresi, âyet 29]
İnsanın hayatını sürdürebilmesi için yeme, içme, hava ve su gibi ihtiyaçlarının yanı sıra inanma, duâ etme ve sığınma gibi manevî ihtiyaçları da vardır. Çünkü insan sadece et ve kemikten ibaret bir varlık olmayıp onun duygu, nefis ve gönül gibi manevî özellikleri de vardır. İnsanın mutlu ve huzurlu olabilmesi için maddî ve manevî ihtiyaçlarının da dengeli bir şekilde karşılanması gerekir. Manevî ihtiyaçlarımızdan biri de sevmek ve sevilmektir.
Sevgi, imânın bir gereğidir. Sevgi imânın dışarıya bir yansımasıdır. İmân olan kalpte sevgi eksik olmaz ve olmamalıdır. Gerçek anlamda imân etmenin yolu inanan kardeşlerimizi Allah için sevmekten geçmektedir. Mü’min diğer mü’min kardeşini, rengine, ırkına veya kim olduğuna bakmaksızın sevmelidir. Çünkü inananlar kardeştir. Efendimiz (s.a.v) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Canım kudreti elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler imân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek manada imân etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!”[1]
Mü’minler de birbirlerini Allah için severler. Yüce Rabbimiz Fetih sûresinin son âyetinde mü’minlerin birbirlerine karşı merhametli olduklarını şöyle vurgulamaktadır: “Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler.”[2]
Sevgili Peygamberimiz de bir hadîslerinde mü’minlerde bulunacak şu özelliklerin imânın tadının alınmasına vesîle olacağını bizlere şöyle bildirmektedir: “Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar; Allah ve Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.”[3]
Dünyada Allah için sevmenin karşılığını alsak bile, asıl karşılık mahşer meydanında hiçbir gölgenin olmadığı, herkesin sıkıntı içerisinde beklediği ve bu bekleyişin bir an önce bitmesi için yalvardıkları bir zamanda arşın gölgesinde gölgelendiğimizde alınacaktır. Resûl-i Ekrem (s.a.s.) bir hadîslerinde: “Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi sınıf insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır: (bunlardan birisi de) birbirlerini Allah için sevip, buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insandır.” [4] buyuruyor.
Ne yazık ki günümüz dünyasında birçok değerimiz zayıflamaya, hatta unutulmaya yüz tuttu. Sevgi, saygı, şefkat, merhamet, muhabbet gibi güzel hasletler de bundan nasibini aldı. İnsanlar, kendilerine huzur ve mutluluk verecek bu güzel duyguları birbirlerinden esirger hale geldiler. Oysa çok mu zor kardeşimize sevgimizi göstermek, hissettirmek, bir güler yüz göstermek, tatlı bir söz söylemek?
Şefkat Peygamberinin, “Din kardeşini güler yüzle karşılamak şeklinde bile olsa! Sakın hiç bir iyiliği küçük görme!”[5] sözü bizler için hem bir uyarı hem de bir müjde değil midir? Ne mutlu, Allah sevgisini gönlüne yerleştirenlere! Ne mutlu, O’nun rızası için birbirini sevenlere!
[1] Müslim, Îmân, 93.
[2] Fetih, 48/29.
[3] Buhârî, Îmân, 9.
[4] Buhârî, Birr, 144.