Köln Eyalet Mahkemesi’nin dini emir, gelenek veya ebeyn isteği ile erkek çocukların sünnet edilmesini "adam yaralamak" suçu olarak değerlendirmesini, ne inanca ve dini geleneğe saygı duyan hukuk mantığı, ne de toplumsal sağduyu ile izah etmek mümkündür.
Verilen bu kararın bir dizi gereksiz tartışmaları, huzursuzlukları ve riskleri beraberinde getireceğinden endişe duymaktayız.
Gündemin bir mahkeme kararı sonrası oluşması, erkeklerin sünnet olmasına dair bu günün tıb literatürünün olumlu, hatta teşvik edici yaklaşımına rağmen, ne yazık ki konuyu din özgürlükleri, dini kimliğin oluşumu, bireyin dini cemaate aidiyeti gibi temel düzlemler yanında hukuk mantığı ve işleyişi açısından ele almayı gerekli kılmaktadır.
Hukuk felsefesinin önde gelen ilkeleri arasında, adaleti hakim kılmak, bireyi ve onun haklarını korumak, bireyin biyolojik olduğu kadar, düşünce, inanç, ibadet, karar verme gibi zihin, duygu ve algı dünyasının bütünlüğünü muhafaza etmek, toplumun gelenek ve değerlerine saygı duyarak toplumu huzur içerisinde bir arada tutmak, sıralanabilir.
Bu günün interdisipliner anlayışı bize, hangi alanda olursa olsun bir konunun indirgemeci bir yaklaşımla dar açıdan değil, bilakis geniş açı ve farklı boyutların bütünlüğü içinde ele almasını öğretmektedir.
İster dini, isterse kültürel olsun erkeklerin sünnet olması başta sami gelenek olmak üzere dünyada yüzlerce yıldır yapılan bir uygulamadır. Bu güne kadar milyonlarca insan, yüzlerce toplum ve hukuk geleneği erkeklerin sünnet olmasını "adam yaralama" olarak tanımlamamıştır. İslam, insanın değil dirisinin, ölüsünün bile vücut bütünlüğüne saygı duymakta, onu her türlü yaralama ve eziyet karşısında korumaktadır.
İslam ve Müslüman kimlik açısından değerlendirildiğinde, erkeklerin sünnet olması, dini bir hüküm, toplumsal bir kabul ve geleneğin bir parçasıdır. Hatta din özgürlüklerinin baskı altında olduğu Müslüman toplumlardan sünnet olmayan erkeklerin bilahare sünnet olmalarını, "Müslüman olmak" olarak tanımlamaları bu tutuma açık bir örnektir. Aynı şekilde, Müslümanların din özgürlüklerinden yararlanamadıkları ve burada isimlerini vermek istemediğimiz bazı ülkelerde, sünnetin yasaklanması, erkek çocuklarının sünnetli olup olmadıklarının kontrol edilmesi, kendilerinin ve ailelerinin cezalandırılmaları ve dışlanmış olmaları üzülerek bir kez daha hatırlandığında, Almanya’nın gündemine düşen mahkeme kararı, ne yazık ki bize nerede ve hangi zaman diliminde yaşıdığımızı sordurmaktadır. Hukukun, bireyi ve toplumu inancıyla, geleneği ve kimlik unsurları ile bir bütün halinde değerlendirmesi, toplumsal gelenek ve örfü bile hukuka bir kaynak olarak görmesi gerekirken, garip bir tarzda gündeme düşen bu mahkeme kararı merkezli tartışmanın, biran önce insanı bedeni ve manevi bütünlüğü içinde ele alan "inanç özgürlüğü garantisini hukukun tali değil temel bir normu olarak gören bir anlayışla" sonlandırılmasını istiyoruz.
Kısaca ifade etmek gerekirse, erkeklerin sünnet olması İslam’ın dini bir hükmü, İslam geleneği içinde de yaygın bir kimlik sembolüdür. İslam’ın dini hükmü, geleneği ve kabulünün netliği yanında Almanya’daki İslam algısı ve tartışmalarının mahiyeti dikkate alındığında, erkeklerin sünnet edilmesini "adam yaralama" kapsamında gören bir karar, dinin kimlik tesis eden bir unsuruna, yüzlerce yıllık uygulama ve kabulü karşısında, din özgürlüğüne, ebveynin çocuklarını hangi dini gelenekte yetirştireceklerine dair karar verme haklarına, erkek çocukların kendilerini ait hissettikleri dini ve sosyal bir ortama adeta katılma seremonisi olan bir uygulamaya karşı çıkmış, bireylerin dini kimlik tanımlamalarına karışmış, bu görüş ile dini kimlik ve semboller üzerinden yeni bir dışlama ve ayrımcılık tartışmasının kapısını açmış olmuyor mu?
Prof. Dr. Ali DERE
DİTİB Genel Başkanı
KRM - Pressemitteilung (Download)