Değerli Kardeşlerim!
Sahabenin büyüklerinden ve aynı zamanda Peygamberimiz’in müezzini olan Bilal-i Habeşi siyahî bir köleydi. Annesi de kendisi gibi siyahtı. Bir gün, yine ashabın büyüklerinden olan Ebû Zerr ile Bilal-i Habeşî arasında bir meselede görüş ayrılığı oluştu. Aralarındaki konuşma uzadı ve karşılıklı tartışmaya dönüştü. Tartışma sırasında Ebû Zerr, Bilal-i Habeşi’ye; “Sen bu işlerden anlamazsın, ey siyah kadının oğlu!” diyerek ten rengini hedef alan, incitici ve yaralayıcı bir söz söyledi.
Bu sözden alınan Hz. Bilal, bunu Rasûlüllah’a haber verdi ve “Müslüman olduktan sonra hâlâ daha ırkımızdan dolayı suçlanacak mıyız yâ Rasûlallah?” diye sitem etti.
Peygamberimiz, Ebü Zerr’i çağırdı. Ona “Sen Bilal’e ten rengini hedef alan ırkçı bir söz söylemişsin, öyle mi?” diye sordu. Ebû Zerr, utancından Rasûlüllah’a cevap veremedi. Peygamberimiz (s.a.s.), “Demek, sende hâlâ İslamiyet’ten önceki kötü adetler var. İnsan hiç derisinin siyahlığından dolayı suçlanır mı? Önemli olan takvâ değil midir?”[1] diyerek onu uyardı.
Zaten yeterince pişman olan Ebû Zerr Peygamberimiz’in bu sözleriyle iyice kafasını kaldıramaz hale geldi. Doğruca Bilal-i Habeşi’nin evine gitti. Yüzünü kapının eşiğine koyarak “Ey Bilal, senin o mübarek siyah ayağın bu kötü, kaba Ebû Zerr’in yüzüne basarak geçmedikçe ben bu eşikten kafamı kaldırmayacağım.”, dedi.
Hz. Bilal, Ebû Zerr’i kaldırdı ve şöyle cevap verdi: “Kalk kardeşim. Bu yüz, basılmaya değil öpülmeye layıktır. Ben sana hakkımı helal ettim.”
Onu kaldırdı ve gözlerinden öptü. Kucaklaştılar. Kalplerinde birbirlerine karşı bir şey kalmadı.
Değerli Mü’minler!
Üzülerek ifade etmek gerekir ki, çağımızda sıklıkla pek çok insanın ya ten rengi ya uyruğu ya da dili ve dini nedeniyle maddî ve manevî anlamda farklı nitelik ve boyutlarda ırkçı uygulamalara maruz kaldığı olaylarla karşılaşıyoruz. Irkçı tutum ve uygulamaların psikolojik ve manevî baskıyı da aşarak bireysel ve kitlesel cinayetlere yol açan bir cinnet boyutuna ulaşabileceği gerçeğini Amerika’da yaşanan son müessif olayla bir kez daha müşahade etmiş bulunuyoruz. Şahit olduğumuz son gelişmeler sebebiyle bugünkü hutbemizde dikkatlerinizi özellikle siyahi kardeşlerimize uygulanan ayrımcılık ve ırkçılığa çekmek istiyorum.
Değerli Mü’minler!
Irkçılık bir zehirdir. Bu zehir, hoşgörüyü yok ederek kin ve nefrete, haksızlık ve adaletsizliğe yol açar. Irkçılık, barış içinde birlikte yaşamayı tahrip eder. Bundan dolayı ırkçılık, hem adalete ve hayatın korunması ilkesine, hem de İslam’ın temel esaslarına zıttır. Zira İslam’ın ırkçılığa karşı olan tutumu nettir: Irkçılık İslam ile bağdaştırılamaz ve kesinlikle savunulamaz.[2]
Nitekim Veda Hutbesi’nde İslam’ın konuyla ilgili çağları aşan evrensel mesajını açıklayan Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyordu: “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerinde üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.”[3]
Sevgili Kardeşlerim!
Hiç bir insan ne ten rengini ne de doğduğu yeri seçebilir. Bunlar ancak ve sadece Yüce Allah’ın iradesinde ve tasarrufunda olan hususlardır. Allah’ın bu iradesine ve yaratmasına kibir ve kendini beğenme ile karşı çıkmanın temeli ise şeytanîdir. Çünkü Şeytan kendisinin insandan üstün olduğunu iddia etmiş ve Hazreti Adem’e saygı göstermeyi reddederek tarihte ilk ırkçı bizzat kendisi olmuştur.
Hadise Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Allah buyurdu: "(Ey iblis!) Ben sana emretmişken seni ona saygı göstermekten alıkoyan nedir?" (İblîs), "Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın"diye cevap verdi.”[4]
Değerli Mü’minler!
Sevgili Peygamber Efendimiz, hayatının her döneminde insanlar arasındaki eşitsizliğin kaldırılması için mücadele etmiştir. "Irkçılık yapan ve ırkçılık davası güden bizden değildir; ırkçılık için savaşan bizden değildir; ırkçılık üzere ölen bizden değildir."[5] buyuran Sevgili Peygamberimiz’in nebevî mesajı, insanlık için gerçek kurtuluş yolunu göstermektedir.
Zira insan onurunun her hal ve şart altında, her zaman ve mekanda korunması, İslam’ın önemli bir emri ve müslümanların bireysel ve toplumsal temel bir sorumluluğudur. Ayrıca dünyamızı, insan hayatını ve toplumsal barışı zehirleyen bu ırkçı tutum ve anlayışların karşısında sistematik çözümler üretme sorumluluğumuz bulunmaktadır. Müslümanlar olarak bizler, ırkçılıkla mücadele ederek ve ırkçılığa maruz kalanlarla empati kurarak İslam’ın temiz ve nezih ahlakını, İslam’ın insan onurunu koruyan anlayışını ve insanları bir tarağın dişleri gibi eşit gören yaklaşımını bireysel ve toplumsal yaşantımızın her kademesinde hakim kılmak ve bu değerleri temsil etmekle yükümlüyüz.
Allah’ım! Sen kalplerimizi yüce merhametinle doldur ve zerre kadar kibrin yer almasına izin verme! Allah’ım! Sistematik uygulanan baskı ve zulme karşı olan mücadelemizde bizlere güç ver ve bizlere ırkçılığı ve adaletsizliği yenmeyi nasip eyle! Sen bizleri doğru yoldan ayırma ve Peygamberimiz’in sünnetini anlamakta yardımcımız ol! Allah’ım! Sen bizlere zulme uğrayanlara yardım etmeyi nasip eyle! Âmîn.
DİTİB Hutbe Komisyonu
[1] Ahmed ibn Hanbel, V, 158.
[2] Hucurat, 49/13.
[3] Ahmed ibn Hanbel, V, 411.
[4] Araf, 7/112.
[5] Ebu Davud, Edeb 111-112.