Muhterem kardeşlerim!
İslâm âlemi olarak yeni bir hicrî yıla daha kavuşacak olmanın huzur ve mutluluğunu yaşamaktayız. Müslümanlar için bir dönüm noktası olan ve tarihte yeni bir sayfa açan hicret, Hz. Ali’nin teklifiyle Hz. Ömer’in halifeliği döneminde hicrî takvimin başlangıcı sayılmıştır. Bu vesileyle önümüzdeki Perşembe günü ilk günü olacak olan yeni hicrî yılınızı tebrik ediyor; hicrî 1439 senesinin İslâm âlemi ve bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Bilindiği gibi İslâm’ın yayılmaya başladığı Mekke döneminde Sevgili Peygamberimiz ve ilk Müslümanlar sürekli baskı ve işkencelere hedef oldular. Sosyal, ekonomik ve kültürel ambargoya maruz kaldılar. İlk Müslümanlar önce Habeşistan’a, sonra da Medine’ye hicret ettiler. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ve ashâb-ı kirâm, doğup büyüdükleri ve çok sevdikleri şehirleri Mekke ve Kâbe’den ayrılmak durumunda kaldılar.
Kıymetli Kardeşlerim!
Hicret, onu bizzat tecrübe eden Hz Peygamberin ifade ettiği üzere çok çetin bir işti. Herkesin kolay hakkını veremeyeceği büyük bir fedakârlıktı. Müslümanlar sırf dinlerini özgürce yaşayabilmek uğruna her şeylerini Mekke’de bırakıp başka bir diyara göç etmişlerdi. Onlar ne rahat bir yaşam ne de hicret edilen yerin zenginliğinin peşindeydi. Onlardan razı olan Cenâb-ı Hak ise kendi yolunda yapılacak olan bu fedakârlığın karşılığını şöyle müjdelemekteydi. “Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim Allah'a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”[1]
Aziz Müminler!
İşte müminlerin imanlarıyla imtihan edildiği bu göç, İslâm’ın insanlığa ulaşmasına vesile olan en önemli olaydır. Bu nedenle Mekke’de geçen on üç yıldan sonra İslâm’ın geleceği açısından bir dönüm noktası olan hicret, Müslümanlar için yeni bir başlangıç olmuştur. Bununla birlikte hicret manevi boyutuyla da dinamik bir hadisedir. Bu yönüyle bugün bizim için de bir hicret söz konusudur. Fakat bu hicret sadece göç edecek yer ve yurt aramak değil; her durumda daha iyinin, daha güzelin peşinde koşmak, İslâm’ı daha bir samimiyet içinde yaşamaya çalışmaktır. Hicret işte bu yolculuğun adıdır. Hz. İbrahim’in dediği gibi, hepimiz Rabbimize hicret etmekteyiz[2] Geçici olan bu dünyadan, ebedi olan gerçek âleme doğru göç etmekteyiz. Buradaki hicret, Sevgili Peygamberimizin buyurduğu gibi, Allah’ın yasaklarını terk etmektir.[3]
Ne mutlu hicret edenlere!
Ne mutlu yüreklerinde hicret ruhunu taşıyanlara!
DİTİB Hutbe Komisyonu